Bu Blogda Ara
31 Ocak 2011 Pazartesi
Anarşist Dayanışma
Anarşizm, toplumsal otoritenin, tahakkümün, erkin ve hiyerarşinin tüm biçimlerini bertaraf et''meyi savunan çeşitli politik felsefeleri ve toplumsal hareketleri tanımlayan sosyal bir terimdir. Anarşi, her koşulda her türlü otoriteyi reddetmektir. Bu hareketler, merkezi... politik yapılar, üretim araçlarının özel mülkiyeti ve ekonomik kurumlar yerine toplumsal ilişkilere dayanan gönüllü etkileşim ve özyönetimi savunur, özgürlük ve otonomi ile karakterize edilen bir toplumu arzular.
Bu felsefeler, anarşi terimiyle özgür bireylerin gönüllü etkileşimine dayanan bir toplumu, bireylerin ve toplulukların alınan kararlardan etkilendikleri ölçüde söz sahibi olması düşüncesini ifade eder. Zorlayıcı kurumlara ve toplumsal bazlı hiyerarşilere karşı olmak anarşizmin asli ilkelerindendir ve ayrıca anarşizm gönüllülüğe dayanan bir toplumun nasıl işleyeceği konusunda olumlu bir görüşü ifade eder.
Anarşist felsefeler arasında hatrı sayılır bir çeşitlilik vardır. Şiddetin anarşizmdeki yeri, ne tür bir ekonomik sistemin olması gerektiği, çevre ve endüstriyalizm hakkında sorular ve diğer hareketlerde anarşistlerin rolleri gibi farklı alanlarda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Anarşist akımlar bu nedenlerle birbirlerinden çok farklı ve hatta karşı olabilirler. Örneğin anarşist komünizmin yanı sıra Hıristiyan anarşizmi gibi anarşist akımlar da mevcuttur.
-------------------- Temel kavramlar Anarşizm, geleneksel siyasete karşıdır; devletsizlik ve şiddetsizlik temel ilkeleridir. Klasik anarşizmde parlamento sahte bir kurumdur, halkın iktidarı değildir,bu yüzden oy vermemek gerekir. Devlet, doğası gereği kötüdür, kötü olduğu için değil. Partiler, düzenin elemanlarıdır. Anarşizm değil anarşizmler vardır. Ortak özellikleri bütünsellikten yoksunluk, antidogmatizm, devrimcilik, çelişki ve tutarsızlığı tutarlı kabullenme, birey özgürlüğüdür. Zerzan, kültür ve teknolojiyi ortadan kaldırıp neandertalizme gitmeyi önermiştir. İspanya İç Savaşında anarşistler de yer almış, yenilmişler ve marjinalize olmuşlardır. Birinci Enternasyonal'de güçlü bir anarşist akım vardır.
Anarkokomünistler, bireysel terörcüler, Malatestacılar, liberterler, genel grevciler ortaya çıkmıştır. Proudhon, mülkiyet hırsızlıktır demiştir. Antipolitik politika üretenler, nonapolitik olanlar, devletsiz liberalizmi savunanlarıyla çeşitli kollarda Stirner, Proudhon, Bakunin, Kropotkin, Godwin, Sorel, Goldman, Nozick anarşist teoriye katkılarda bulunmuştur.
Elitist bireyci anarşizmde devlet yoktur, vergi yoktur, askerlik yoktur, polis yoktur, kanun yoktur, bütün kolektiviteler yoktur ve sonunda toplum yoktur. Bu kavramları Warren, Spooner, Tucker'de belirgindir. Rand, Rothbard, Friedman suç yok ama ceza vardır der. Nozick ise devleti kabul eder. Anarşistler bolşevik devrimine karşıdır. Devletin yok olmasını kabul eder, düzenin sağlanmasını doğal hale bırakır. Kendi kendine işleyen bir ahlak düzeni, yasasız ve devletsiz işleyebilir. Yerel cemaatler doğrudan dayanışma ile devlet, sermaye, kiliseye karşı özgürlükleri savunabilir. Bu toplumsallıkta sınır tanımama ana ilkedir.
Bir anarşist kol ise şiddeti savunur.
Eylem ile propagandayı itici güç olarak görür. Buna savunmacı şiddet diyen ve suikastlerle düzeni sarsmayı öngören devrimci Malatesta, Neçayev, Bakunin ortaya çıkmıştır. Kropotkin evrimci, Tolstoy pasifist, Gandhi boykotçu, Proudhon kooperatifçidir. Devletin emilmesini savunanlara göre halk bankaları kurulmalıdır. Postyapısalcı anarşistler ise merkezsizliği öne çıkarırlar.
Kökeni Devletin ve hiyerarşinin reddi konusu, 19. yüzyıl Avrupa anarşistlerini önceleyen uzun bir tarihe sahiptir. Bazı yazarlar anarşist temanın Taoist bilgin Lao Tzu'nun [1] çalışmalarında görülebileceğini söylerler. Sinoplu Diyojen, Knikler ve çağdaşları ile Stoacıların kurucusu Zenon'da benzer konulardan bahsetmiştir.[2] [1] Fakat modern anarşizm, Aydınlanma felsefesinin, seküler düşüncesinden doğdu, özellikle Rousseau’nun özgürlük temelli ahlak düşüncesi bu düşüncenin gelişmesinde etkili oldu.[3]
“Anarşist" terimi ilkin olumsuz anlam içerirken, Fransız Devrimi ile birlikte, örneğin Enragés'de görüldüğü gibi, olumlu anlamlar yüklenmeye başladı.[4] William Godwin birçok yazar tarafından modern anarşist düşünceyi geliştiren ilk düşünür olarak değerlendirilir.[5] Peter Kropotkin'e göre Godwin; "eserinde, geliştirdiği düşüncelere isim vermemesine rağmen anarşizmin politik ve ekonomik kavramlarını formüle eden ilk düşünürdür."[1][6]
Felsefi anarşist Godwin, devrimci eyleme karşıdır, ve fazla güçlü olmayan bir devleti geçici ve gerekli bir “şer” olarak görür.[7] [5] Devlet, bilginin toplumda yayılması ile birlikte zamanla güçten düşecek ve gereksizleşecektir.[8] Godwin aşırı bireyciliğini, çalışma hayatında tüm kooperatiflerin kaldırılması düşüncesiyle dile getirmiştir.
Ayrıca ona göre yeteneklerde dahil olmak üzere insanlar arasındaki herhangi bir temelde ayrım kabul edilemez. Godwin’le birlikte dile getirilmeye başlanan anarşist düşünce ilk kez Pierre-Joseph Proudhon tarafından isimlendirilmiştir. Kendini “anarşist” sıfatı ile tanımlayan ilk kişi olan Proudhon bu yüzden modern anarşist teorinin kurucusu kabul edilir.[9] Proudhon kendiliğinden gelişen bir toplumsal düzen önermiştir.
Bu düşünceye göre, örgütlenme, merkezi otoriteden bağımsız ortaya çıkar; bu “pozitif anarşidir”. Bu tür bir sistemde toplumsal düzen, herkesin “sadece ve sadece ne istiyorsa" [10] onu gerçekleştirdiği ve ticari etkinliğin tek başına toplumsal düzeni ürettiği yerde yükselebilir. Proudhon'a göre, "bilimde ve yasada gelişmeler aracılığı ile oluşmuş toplumsal ve bireysel bilincin varolduğu bir yasa veya hükümet şekli, toplumsal düzeni sürdürmek ve özgürlükleri güvenceye almak için yeterlidir. Böylece baskı araçları, polis, bürokrasi, vergi vb. enstrümanlar en aza indirilmektedir.
Bu sayede özellikle, monarşiler ve aşırı merkeziyetçilik ortadan kalkar ve federal kurumlar ile komün’e dayalı bir yaşam biçimi bunun yerini alır[11] .
Mutualizm Mutualizm, 18. yüzyılda İngiliz ve Fransız işçi hareketleri ile ortaya çıktı ve ardından Fransa'da Pierre-Joseph Proudhon, ABD'de diğer bazı düşünürlerle bağlantılı olarak anarşist görünüm kazandı. [12] Birleşik Devletler'de, örneğin Benjamin Tucker ve William B. Greene gibi bireyci anarşistler üzerinde etkisi görüldü. Mutualizmin önemli kavramları arasında; federasyon, karşılıklılık, özgür ortaklık, gönüllülüğe dayanan sözleşmeler, kredi ve para reformu bulunur.
Birçok mutualistin görüşüne göre hükümet müdahalesinin olmadığı bir serbest piyasa - emek değer teorisine göre - kar, kira ve faizi kaldırarak, fiyatları emek maliyetlerine çeker ve şirketler için işçilerin rekabeti yerine; firmaların ücretleri arttırarak işçiler için rekabet ettiği bir düzen sağlanır. Mutualizm, kimi zaman bireyci ve kollektivist anarşizm arasında bir yerlerde bir sentez olarak görülür.Bu düşünce mutualistlerin kendi eserlerinde dile getirilmiştir. "Mülkiyet Nedir?" adlı eserinde Proudhon "özgürlük" kavramına eşdeğer olarak komünizm ve mülkiyetin diyalektik sentezi olan "anarşi" kavramını önerir.
Pierre-Leroux'tan esinlenen Greene, mutualizmi üç felsefenin sentezinde arar:“komünizm, kapitalizm ve sosyalizm. Sonraki bireyci anarşistler mutualist terimini “sentez” temasına çok az vurgu yaparak kullandılar. Proudhon’dan önce, Josiah Warren’de başarısız Owencı deneyimin ardından benzer görüşler[18] öne sürmüştür. 1840 ve 1850’lerde, Charles A. Dana ve William B. Greene, Proudhon’un çalışmalarını ABD’de tanıttı. Greene Proudhon’un mutualizm kavramını ABD koşullarında yeniden değerlendirdi ve Benjamin R. Tucker'a bundan bahsetti. Kollektivist Anarşizm Kollektivist anarşizm (daha geniş anlamda komünal anarşizmle karıştırılmaması gerekir) özellikle Mikhail Bakunin ve Birinci Enternasyonal’in anti-otoriter kesimi ile ifade edilen anarşist akımdır.
Ayrıca Johann Most da bu yaklaşımın üyelerindendir. Mutualistlerden farklı olarak kollektivist anarşistler üretim araçlarının her türlü özel mülkiyetine karşıdırlar ve mülkiyetin kollektifleştirilmesini savunurlar. Fakat kollektifleştirme, gelir paylaşımına kadar genişletilmemelidir, çünkü işçiler anarko-komünizmin "herkesin ihtiyacına göre" anlayışından farklı olarak çalışma zamanına göre ücretlendirileceklerdir. 1880’li yılların ilk bölümünde, Avrupa anarşist hareketinin büyük kısmı temelde ücrete dayalı işçiliğin kaldırılması ve emeğine göre değil, ihtiyaca göre dağıtımı savunan anarko-komünist düşünceye bağlı bulunurken, İspanya’nın erken dönem anarşist hareketi bazı dönemlerde kollektivizmi benimsemiştir. Kollektivist anarşistler çalışma tazminatlarını desteklerler ve ihtiyaca göre komünist paylaşımı devrim sonrası süreçte olanaklı görürler. [24]
Kollektivist anarşizm, devletsiz, kollektivist toplum için birlikte mücadele ettiği ve kendisiyle aynı dönemde yükselişe geçen marksizmin işçi diktatörlüğüne mesafeli yaklaşmış onu reddetmiştir. Bireyci Anarşizm Farklı geleneklerden oluşan bireyci anarşizm [26] bireysel bilincin ve bireysel çıkarın herhangi bir kollektif organ ya da kamu otoritesi tarafından engellenmemesi gerektiğine inanır. [27] Bireyci anarşizm, sosyal, sosyalist, kollektivist, komünalist akımların ortak mülkiyet düşüncesine karşı mülkiyetin bireylerin elinde bulunmasına olumlu yaklaşır.[28] Bazı önemli temsilcileri: Henry David Thoreau[29], Josiah Warren ve Murray Rothbard’dır. Ayrıca genelde William Godwin’de bireyci anarşist olarak değerlendirilir.[30]
Godwin, yardımseverlik düşüncesini savunurken bunun yanında her bireyin, kendi emek ve mülkiyeti üzerinde bireysel söz hakkını dile getirmiş ve sonunda ortadan kalkmasıyla sonuçlanacak olan hükümetin zamanla küçülmesine yol açacak ilerlemeci akılcılığa inanmıştır. Max Stirner ise en tanınmış ayrıca ilk bireyci anarşisttir,[31] Ego ve Mülkiyet adlı eserini 1844’de yazan Stirner’in bu eseri felsefesinin kurucu metnidir.[31] Stirner’ın felsefesi bireyci anarşizmin egoist formudur; ona göre tanrı, devlet, ahlak kuralları ve toplumu dikkate almadan [32] istediği gibi eyleyen bireyin, toplum üyelerine karşı hiçbir sorumluluğu yoktur. [33]
Stirner’a göre haklar insan aklındaki korkulardır ve toplum denen şey yoktur; “bireyler onun gerçekliğidir” Mülkiyeti haklarla değil, güç ve kudretle sahip olunan varlıklar olarak görür. [34] Stirner merhametsizliğe saygının gösterileceği egoistler birliğini insanları biraraya getirecek örgütlenme modeli olarak görür.[35]
Daha az radikal olmak üzere[36] farklı bir bireyci anarşizm türü, Boston anarşistleri'nce savunuldu.
Bunlar, serbest piyasa ve özel mülkiyeti destekliyorlardı. [37] Özgürlüğün ve mülkiyetin korunmasını özel sözleşmelerle sağlama taraftarıydılar. [38] Bunun yanında emeğin, maaş karşılığı takasını öngörüyorlardı,[39] buna rağmen devlet tekelinde kapitalizmin (devlet garantisinde tekel olarak tanımlanır[40][41]) emeğin karşlığını sağlamayacağı uyarısınıda yapıyorlardı. 19 yüzyılda dahi Amerikalı bireyciler arasında çeşitli konularda görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştı ve bu yüzden bireyci anarşizm açısından belirli bir teoriden bahsetmek mümkün görünmemektedir.
Örneğin Tucker entelektüel mülkiyet haklarına karşı çkarken; Spooner desteklemekteydi [42] Tucker sadece kullanıldığı sürece toprak mülkiyetini savunurken, Byington ve Spooner mülkiyet konusunda bu tür bir kısıtlamadan bahsetmiyordu. [43][44] Önemli bir ayrışma, 19. yüzyılda Tucker ve bazı başka anarşistler, doğal haklar düşüncesini terkedip, Stirner'in felsefesi ışığında "egoizm"i benimsediklerinde görüldü. [45] [46] Bu yüzyılın ardından “bireyci anarşizmin doruk dönemi kapandı” [47] Fakat, bireyci anarşizm, daha sonra Murray Rothbard ve 20. yüzyılın ortalarında anarko kapitalislerce daha geniş bir çerçevede özgürlükçü hareket akımlarından biri olarak çeşitli değişikliklerle benimsendi. [48][49]
Anarko-Komünizm Anarko komünistler kollektif üretim araçlarına sahip özyönetimli komünlerden oluşan ve siyasal organizasyon biçimi olarak doğrudan demokrasinin işlediği, diğer komünlerle federasyon ilişkisinin geçerli olduğu bir toplumun olabilecek en özgür toplumsal örgütleme biçimi olduğunu savunurlar.[50] Fakat, bazı anarko komünistler, doğrudan demokrasinin çoğulcu yapısına karşı durmuş, bunun bireyesel özgürlüğü engellediğini dile getirmiş ve konsensusa dayanan bir demokrasi anlayışını öne sürmüşlerdir. [51]
Joseph Déjacque ilk anarko komünistlerdendir ayrıca Déjacque kendini özgürlükçü olarak ifade eden ilk anarşisttir [52] Diğer anarko komünistler Peter Kropotkin, Emman Goldman, Alexander Berkman ve Errico Maletesta'dır. Anarko komünizm düşüncesinde, karın paylaşılması veya ücret yoluyla emeklerinin karşılığında işçilerin doğrudan bir tazminat alması öngörülmez, bunun yerine komünün artı değerine ve kaynaklarına özgürce erişim hakkı verilir.[53]
Kropotkin ve daha sonra Murray Bookchin’in dile getirdiği düşünceye göre; bu tür bir toplum üyeleri kendiliğinden gerekli bütün görevleri yerine getirecektir çünkü komünal girişimin ve karşılıklı yardımlaşmanın yararlarını, baskı ve sömürünün nedenlerini görecekler ve onun ilgasını talep edeceklerdir [54] Özel mülkiyetin baskı ve sömürünün kaynağı[55][56] olarak gösteren Kropotkin buna karşı , “barınaklar, toprak ve fabrikalar artık özel mülkiyet olmayacak, komüne veya ulusa ait olacaklar” [57] sözleriye ortak mülkiyeti savunmuştur.
Anarko komünizmin anarşizm ideolojisi içindeki konumu tartışmalıdır, çünkü bireyci ve anarko kapitalist anarşistler onu özgürlük düşüncesi ile uzlaşmaz görürler.[58]
Anarko sendikalistler ise anarko komünist toplumu, kendi amaçlarıyla uyumlu bir hedef kabul ederler; örneğin, İspanyol CNT, Isaac Puente'nin 1932 tarihli El Comunismo Libertario [50] adlı eserini devrim sonrası toplum için manifestoları olarak kabul ettiler. Platformizm de, örgüte olan acil ihtiyacı dile getiren Nestor Makhno geleneğinden bir anarşist komünizm eğilimidir.
Makhno'ya göre bu örgüt "anarşist hareketin üyelerinin çoğunluğunu kendine katarak, anarşizm için ortak bir taktiksel ve siyasal hat çizecek ve hareketin bütünü için rehber görevi görecektir" [59]
Anarko Sendikalizm 20. yüzyılın başlarında, anarko sendikalizm, anarşizm içinde farklı bir düşünce akımı olarak yükselişe geçmiştir. Önceki anarşizm akımlarından farklı olarak emek hareketine odaklanan anarko sendikalizm, radikal sendikaları devrimci toplumsal değişimi sağlayacak güç olarak görür, kapitalizm ve devleti, işçilerin özyönetimine dayanan yeni bir toplumla alaşağı etmek temel amacıdır.
Anarko sendikalistler ücret sistemini ve üretim araçlarının özel mülkiyetini sınıf ayrımını yarattıkları gerekçesiyle reddeder. Sendikalizmin önemli ilkelerinden bazıları; işçi dayanışması, doğrudan eylem (genel grev ve işyeri işgalleri gibi) ve işçilerin özyönetimidir. Rudolf Rocker erken dönem anarko-sendikalist düşünürlerdendir. Rocker bu hareketin kökenine dair düşüncelerini ortaya koyduğu 1938 el yazmaları Anarko-sendikalizm'de hareketin ne istediğini ve emeğin geleceği için neden önemli olduğunu dile getirmiştir. [60]
20. yüyılın başlarında önemli yer tutan hareket günümüzde özellikle Fransa ve İspanya’da olmak üzere birçok sendikalist örgüt aracılığıyla etkinliğini sürdürmektedir... Yeşil Anarşizm Hareketin temel sorunu endüstri öncesi toplumu hatta bazen tarım öncesi toplumu yeniden canlandırmaktır.[61]
İnsanları doğal yaşamdan yabancılaştıran teknoloji ve ilerleme düşüncesiyle ifade edilen endüstri toplumu, bu ekolün eleştirilerinde önemli yer tutar. Felsefesinde Ludditelerin politik eylemlerinin ve Jean-Jacques Rousseau’nun yazılarının etkileri görülür. Fakat bunlardan daha fazla, primitizm ortaya çıktığında, Frankfurt Okulu’nun Marksistleri Teoder Adorno ve Herbert Marcuse’ün düşünceleri ile Marshall Sahlins, Richard Lee, Lewis Mumford, Jean Baudrillard ve Gary Snyder gibi antropologların düşünceleri bu ekolün şekillenmesinde önemli yer tutmuşlardır. Kendilerini primitivist olarak adlandıran bazı yeşil anarşistler, doğal yaşama tam bir dönüş ve göçebe avcı-toplayıcı hayat tarzını savunurken,[62][63] birçok yeşil anarşist ise gündemine sadece endüstri toplumunun ortadan kaldırılmasını alır, evcilleştirmeye veya tarım etkinliğine karşı kesin bir karşı duruş sergilemezler.
İlk kategoride teorisyenlere, Derrick Jensen ve John Zerzan örnek gösterilebilir. Birçok yeşil anarşist devrim sonrası gelecek ile bağlantılı bu sorunları bir kenara bırakıp, bugünün dünyasının karşı karşıya olduğu sorunlara ve toplumsal devrim konusuna odaklanmıştır. Günümüzde birçok anarşist yeşil anarşizmin en yetkin şekli olarak Murray Bookchin’in toplumsal ekoloji düşüncesini izlemektedir.
Bu akım (aydınlatma endüstrisi, tarım ve sürdürülebilir şehircilikle birlikte) gelişmiş ekolojik toplum düşüncesine ve sınıf çatışmasına dayalı anarşizm olarak ifade edilebilir. Anarşizm (Önadsız) Tarihçi George Richard Esenwein’in cümleleriyle anarşizm (önadsız): anarşizmin sıfatsız formudur, yani komünist, kollektivist, mutualist veya bireyci gibi belirleyici sıfatların olmadığı bir düşünce akımı. Diğerleri için .. [Anarşizm (önadsız)] sadece, farklı anarşist ekollerin birarada varolmasına tolerans gösteren bir tutumu ifade eder.[64] Bu düşünce farklı anarşist ekoller arasında ortak noktaları vurgular ve bunları anti otoriter inançlar çevresinde birleştimeyi amaçlar. İfade Küba doğumlu Fernando Tarrido del Mármol tarafından 1889 kasım ayında, farklı anarşist hareketler arasında şiddetli tartışmaların yaşandığı bir dönemde, uzlaşmaya çağrısı sırasında kullanılmıştır. [65]
Voltairine de Cleyre (başlangıçta kendini bireyci anarşist olarak ifade etmiş sonra ise çağdaş herhangi bir ekolle kendini tanımlamamakla birlikte anarşizmin kollektivist eğilimlerine yaklaşmış) anarşizm (önadsız) akımın bir temsilcisidir.[66] Cleyre'e göre sosyalizm ve komünizm her ikisi de belirli bir düzeyde ortak eylemi ve yönetim organını gerektirir ki bu anarşizm idealiyle tam anamıyla tutarlı olmayan yeni yönetimsel düzenlemeleri doğurur. ayrıca Cleyre Mülkiyete dayanan bireycilik ve mutualizm benim özgürlük anlayışıma uyuşmayan bir özel polisin gelişimini içerir. [67] sözleriyle diğer akımlarla arasındaki ayrışma noktalarını vurgular, ancak sözlerini bu hareketleri anarşist olmayan hareketler olarak tanımlamaya kadar götürmemiştir.
Ekolün diğer bir temsilcisi Errico Maletesta, anarşistlerin hipotezler üzerine çatışmaya girişmek gibi bir lüksünün olmadığını söyleyerek anarşizmi (önadsız) bütünleştirici bir hareket olarak savunmuştur.[68] Ekolün çağdaş temsilcisi olarak Fred Woodworth kabul edilir. [69] Toplumsal Hareket Birinci Enternasyonal Şiddetli reaksiyoner dönemin takip edeceği 1848 devrimleri sosyalist hareket açısından önemli bir aşamaydı. Devrimci hareketin ikinci en önemli aşaması yaklaşık yirmi yıl sonra 1864’de Uluslararası Emekçiler Birliği’nin kurulması ile başladı. İçinde Fransız Proudhon taraftarları, Blanquistler, İngiliz sendikalistler sosyalist ve sosyal demokratların bulunduğu Uluslararası Emekçiler Birliği -diğer ismiyle Birinci Enternasyonal- farklı devrimci hareketleri ve dünya işçilerini biraraya getirmek üzere sınırları aşan uluslararası sosyalist bir örgüt olarak kuruldu.
İşçi hareketi ile olan doğrudan bağı nedeniyle zamanla önemli bir güç haline geldi. Karl Marx örgütte önde gelen ve Genel Kurul üyelerinden biriydi. Sol siyasetten geniş yelpazede birçok oluşumu içinde barındıran birlik bu özelliğinden dolayı çeşitli görüş ayrılıklarına da sahne olmaktaydı. Proudhon taraftarları, mutualistler, Marx'ın devlet sosyalizmi düşüncesine karşı çıkıyorlar, küçük mülkiyet hakkını savunuyorlardı.
Aynı şekilde Enternasyonal’in anti otoriter seksiyonunun yanında 1868 yılında örgüte katılan Bakunin'de, devletin devrimci alaşağı edilmesini ve mülkiyetin kollektifleştirilmesini savunuyordu. Başlangıçta kollektivistler ile marksistler birlikte Enternasyonal’i daha devrimci sosyalist bir eğilime çekmek için çalışmış olsalarda sonraları örgüt, Marx ve Bakunin ile diğer önemli figürler çevresinde kamplara ayrıldı.
Bakunin, Marx’ın düşüncelerini otoriter buluyor eğer Marksist bir parti iktidara gelirse, parti liderlerinin, karşısında savaştıkları yönetici sınfın yerini alacağı öngörüsünü ileri sürüyordu.[70]
1872 yılında bu çatışma iki grup arasında doruk noktasına ulaştı ve Lahey Kongresinde ayrılık kesinleşti. Marx’ın girişimleriyle Bakunin ve James Guillaume, Enternasyonal’den ihraç edildi ve yönetim merkezi New York’a taşındı. Buna karşılık Enternasyonal’in anti-otoriter grubu devrimci anarşist bir program kabul ederek St Imier Kongresi'nde anarşist enternasyonali kurdu.[71]
Birinci Enternasyonal’in anti otoriter kesimi “ayrıcalıkları ve devlet otoritesini” özgür emek örgütleri ile alaşağı etmek “ isteyen anarko sendikalislerin öncüleri oldular. [72]
Anarşizm ve Örgütlü Emek Amsterdam Uluslararası Anarşist Kongresi 1907 yılında, Amsterdam Uluslararası Anarşist Kongresi 14 ülkeden temsilcilerin katılımıyla gerçekleşti. Hareketin önemli isimleri arasında; Errico Malatesta, Pierre Manatte, Luigi Fabbri, Benoil Broutchoux, Emma Goldman, Rudolf Rocker, Christiaan Cornelissen bulunuyordu. Çeşitli konuların ele alındığı kongre'de özellikle anarşist hareketin örgütlülüğü, kitlelerin eğitimi, genel grev ve anti militarizm konuları üzerinde duruldu. Tartışmanın merkezinde ise anarşizmle sendikalizm arasındaki ilişki bulunuyordu. Maletesta ve Monatte özellikle bu konuda birbirlerine karşı savlar öne sürdü.
Monatte sendikalizmin devrimci bir tutum olduğunu ve toplumsal devrimin koşullarını yaratacağını savurken, Malatesta sendikalizmin kendi başına yeterli olmadığını düşünüyordu.[73] Malatesta'ya göre sendikalar reformistti ve hatta bazen muhafazakar olabiliyorlardı. Örnek olarak ABD sendikalarını gösteren Malatesta, vasıflı işçilerce oluşturulmuş bu sendikaların kimi zaman , vasıfsız işçilere karşı ayrıcalıklarını koruma yönünde eylemlere giriştiğini söylüyordu.
Genel İş Konfederasyonu ve CNT Confédération Générale du Travail (Genel İş Konfederasyonu ) Fransa'da 1895'de kurulan, ilk büyük anarko sendikalist harekettir, 1881 yılında İspanyol İşçi Federasyonu onu takip etti. Anarşist sendika federasyonları, her zaman İspanya'da özel bir yere sahip olmuştur, bunlardan en önemlisi Ulusal Emek Konfederasyonu(CNT) 1910 yılında kurulmuştu ve 1940'lardan önce İspanyol işçi sınıfı siyasetinde en büyük güçtü ve İspanya İç Savaşında önemli bir role sahipti. Bu örgüt daha sonra, 1922'de kurulan anarko sendikalist federasyon olan Avrupa ve Latin Amerika'dan 2 milyon işçiyi temsil den Uluslararası Emekçiler Birliğine katıldı. Genel Emek Konfederasyonu CGT ve CNT ile günümüzde, örgütlü en büyük anarşist hareket İspanya bulunuyor.
CGT'nin üye sayısının, 2003 yılı için 100.000 civarında olduğu tahmin ediliyor.[74] Diğer etkin anarko sendikalist hareketler, ABD’de İşçi Dayanışma Birliği ve Birleşik Krallık’ta Dayanışma Federasyonu'dur. Devrimci sanayi sendikası, Dünya Endüstri İşçileri 2.000 aktif üyesinin olduğunu açıklamıştır. Ayrıca Brinci Enternasyonal'in varisi anarko sendikalist Uluslararası Emekçiler Birliği halen işçi mücadelesi alanındaki etkinliklerine devam etmektedir.
Rus Devrimi Anarşistler Bolşeviklerle aynı saflarda Şubat ve Ekim devrimlerine katıldılar. Başlangıçta anarşistler Bolşevik hareketi destekliyordu. Fakat bir süre sonra Bolşevikler, anarşistleri ve diğer sol muhalifleri karşısına almayı yeğledi, bu karşı karşıya geliş, 1921 Kronstadt ayaklanmasına neden oldu. Bu baskı ortamında Anarşistler, kimi zaman hapsedildiler ya da yeraltına çekildiler bir kısmı ise muzaffer Bolşeviklere katıldı. Ukrayna’da ise anarşistler iç savaşta, önce Beyazlara ve sonra Bolşeviklere karşı, birkaç ay bölgede anarşist toplum kurma girimlerinde bulunan Nestor Makhno'nun lideri olduğu İsyancı Ukrayna Ordusu'a katılarak savaştılar.
Anarşistlere uygulanan baskı karşısında, Emma Goldman ve Alexander Berkman Bolşevik siyasetini, Kronstadt ayaklanmasının bastırılmasını şiddetle eleştirdi, ardından bu eleştiriler nedeniyle Rusya’dan ihraç edildiler. Goldman ve Berkman’a göre Rus devrimi deneyimi, Bakunin'in Marksist stratejinin [75] sonuçları hakkındaki tahminlerini fazlasıyla doğrulamıştır. Bolşeviklerin Ekim zaferi ve sonucunda ortaya çıkan Rusya İç Savaşı, uluslararası alanda anarşist hareketi ciddi şekilde olumsuz etkiledi.
Birçok işçi ve aktivist Bolşevik başarıyı örnek olarak gördü; komünist partiler, anarşizm ve diğer sosyalist hareketlerden kopan kitlelerle büyüdü. Fransa ve ABD’de örneğin bir kısım CGT ve IWW sendikalisti örgütlerini bırakarak Komünist Enternasyonal’e katıldı. Bu kriz ortamında Paris'te sürgünde bulunan, aralarında Nestor Makhno’nun da bulunduğu Rusya anarşistleri grubu “Dielo Turda”, Bolşevizme cevap olacak yeni örgütlerin geliştirilmesi gerektiği sonucuna vardı. Bu tespit ile yayınladıkları Anarşistlerin Genel Birliği'nin Örgütsel Platformu (taslak)[59] adlı 1926 tarihli manifestoları bazı komünist anarşistler tarafından desteklendi ancak başka birçokları tarafından kabul görmedi. Günümüzde bu mirasa dayanan Platformist gruplar arasında, Irlanda'nın “İşçi Dayanışma” hareketi ve “Kuzey Amerika Anarşist Komünistleri Kuzey Doğu Federasyonu” bulunmaktadır. Faşizmle Mücadele 1920 ve 1930’lu yıllarda, Avrupa’da faşizmin yükselişi, anarşizmle devlet arasındaki çatışmanın dönüşüme uğramasına neden oldu, ve bu sorun anarşistlerin gündeminde öncelik kazandı. İtalya, anarşistler ile faşistler arasındaki ilk çatışmalara tanık oldu. Bu yüzden anarşistlerin ağırlıkta olduğu anti faşist örgüt Arditi del Popolo faşizmle mücadelede önemli rol oynadı. Bu grup, aralarında, Ağustos 1922’de Parma’dan Blackshirt'lerin geri püskürtülmesininde yer aldığı sayısız başarıya imza attı. [76]
Fransa’da 1934 Şubat ayaklanmalarında aşırı sağ lig isyana kalkıştığı sırada anarşistler "Birleşik Cephe" stratejisi yürüttüler.[77] Fransa'daki durumun aksine İspanya'da CNT ve diğer anarşistler, halk cephesine katılmadılar. Bu tavır halk cephesinin seçimleri kaybetmesinde etkili oldu. Fakat 1936’da CNT ve anarşistler, strateji değişikliğine giderek bir sonraki seçimde halk cephesine destek verdiler. Yönetici sınıfın buna cevabı bir darbeyle oldu ve İspanya İç savaşı (1936-1939) patlak verdi. İç savaşta, anarşist gelenekten köylü ve işçilerin desteklediği silahlı milisler, ordunun isyanı ile gelişen süreçte, Barselona ve İspanya’nın bazı bölgelerini denetim altına aldılar. Fakat 1939’daki kesin faşist zaferle anarşist hareket İspanya’da yenilgiye uğradı. Aslında, bundan daha önce anarşistler stanilisterle giriştikleri şiddetli mücadele nedeniyle zemin kaybetmişlerdi. George Orwell ve yabancı gözlemcilere göre, Stalinist ordular hem kollektifleri ezdiler hem de marksistler ile anarşistleri baskı altında tuttular.
Bu sırada CNT liderleri ve anarşistler arasında fikir ayrılıkları oldukça yaygındı ve hatta aralarından bazıları cumhuriyetçi hükümete katılmıştı.. 1970'lerin sonlarından günümüze, bazı anarşist gruplar yükselen neo-faşizme karşı mücadelenin bir parçası oldular, Almanya ve Birleşik Krallık'ta bazı anarşistler, militan anti-faşist gruplarla ve marksistlerle birlikte savaştılar. Anarşistler, faşizmle mücadelede devletin müdahalesine bel bağlamak yerine doğrudan eyleme ve güce dayalı mücadeleyi savundu. Buna paralel olarak 06.12.2008'de Yunanistan'ın başkenti Atina'da, Aleksis Grigoridis'in polis kurşunu ile öldürülmesi sonucunda başlayan anarşist toplumsal eylem ve çatışma süreci 6 gün içerisinde Yunanistan'da Kostas Karamanlis başkanlığındaki Yeni Demokrasi Partisi hükümetini istifaya davet eden bir genel grev halini almıştır. Anarşizm birçok farklı tutum, eğilim ve düşünce okulunu barındıran bir felsefedir. Değerler, ideoloji ve taktikler, hala üzerinde anlaşma sağlanmamış ortak sorunlardır. Medeniyet, teknoloji, ve demokratik süreçler keskin biçimde bazı anarşist eğilimlerce eleştirilirken başka anarşistler tarafından alkışlanabilmektedir. Anarşizmin, kapitalizm, milliyetçilik ve din ile olan ilişkisi yaygın olarak tartışılmaktadır. Marksizm, komünizm, anarko kapitalizm gibi ideolojilerle karmaşık ilişki biçimlerine sahip olan anaşizm; hümanizm, kutsal otorite, bireysel çıkar veya çeşitli alternatif etik doktrinler ışığında şekillenmiştir. Irk cinsiyet, ve çevre konusunda ise anarşist tutum 18. yüzyıl felsefesinden bu yana önemli değişiklikler göstermiştir.
Bu felsefeler, anarşi terimiyle özgür bireylerin gönüllü etkileşimine dayanan bir toplumu, bireylerin ve toplulukların alınan kararlardan etkilendikleri ölçüde söz sahibi olması düşüncesini ifade eder. Zorlayıcı kurumlara ve toplumsal bazlı hiyerarşilere karşı olmak anarşizmin asli ilkelerindendir ve ayrıca anarşizm gönüllülüğe dayanan bir toplumun nasıl işleyeceği konusunda olumlu bir görüşü ifade eder.
Anarşist felsefeler arasında hatrı sayılır bir çeşitlilik vardır. Şiddetin anarşizmdeki yeri, ne tür bir ekonomik sistemin olması gerektiği, çevre ve endüstriyalizm hakkında sorular ve diğer hareketlerde anarşistlerin rolleri gibi farklı alanlarda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Anarşist akımlar bu nedenlerle birbirlerinden çok farklı ve hatta karşı olabilirler. Örneğin anarşist komünizmin yanı sıra Hıristiyan anarşizmi gibi anarşist akımlar da mevcuttur.
-------------------- Temel kavramlar Anarşizm, geleneksel siyasete karşıdır; devletsizlik ve şiddetsizlik temel ilkeleridir. Klasik anarşizmde parlamento sahte bir kurumdur, halkın iktidarı değildir,bu yüzden oy vermemek gerekir. Devlet, doğası gereği kötüdür, kötü olduğu için değil. Partiler, düzenin elemanlarıdır. Anarşizm değil anarşizmler vardır. Ortak özellikleri bütünsellikten yoksunluk, antidogmatizm, devrimcilik, çelişki ve tutarsızlığı tutarlı kabullenme, birey özgürlüğüdür. Zerzan, kültür ve teknolojiyi ortadan kaldırıp neandertalizme gitmeyi önermiştir. İspanya İç Savaşında anarşistler de yer almış, yenilmişler ve marjinalize olmuşlardır. Birinci Enternasyonal'de güçlü bir anarşist akım vardır.
Anarkokomünistler, bireysel terörcüler, Malatestacılar, liberterler, genel grevciler ortaya çıkmıştır. Proudhon, mülkiyet hırsızlıktır demiştir. Antipolitik politika üretenler, nonapolitik olanlar, devletsiz liberalizmi savunanlarıyla çeşitli kollarda Stirner, Proudhon, Bakunin, Kropotkin, Godwin, Sorel, Goldman, Nozick anarşist teoriye katkılarda bulunmuştur.
Elitist bireyci anarşizmde devlet yoktur, vergi yoktur, askerlik yoktur, polis yoktur, kanun yoktur, bütün kolektiviteler yoktur ve sonunda toplum yoktur. Bu kavramları Warren, Spooner, Tucker'de belirgindir. Rand, Rothbard, Friedman suç yok ama ceza vardır der. Nozick ise devleti kabul eder. Anarşistler bolşevik devrimine karşıdır. Devletin yok olmasını kabul eder, düzenin sağlanmasını doğal hale bırakır. Kendi kendine işleyen bir ahlak düzeni, yasasız ve devletsiz işleyebilir. Yerel cemaatler doğrudan dayanışma ile devlet, sermaye, kiliseye karşı özgürlükleri savunabilir. Bu toplumsallıkta sınır tanımama ana ilkedir.
Bir anarşist kol ise şiddeti savunur.
Eylem ile propagandayı itici güç olarak görür. Buna savunmacı şiddet diyen ve suikastlerle düzeni sarsmayı öngören devrimci Malatesta, Neçayev, Bakunin ortaya çıkmıştır. Kropotkin evrimci, Tolstoy pasifist, Gandhi boykotçu, Proudhon kooperatifçidir. Devletin emilmesini savunanlara göre halk bankaları kurulmalıdır. Postyapısalcı anarşistler ise merkezsizliği öne çıkarırlar.
Kökeni Devletin ve hiyerarşinin reddi konusu, 19. yüzyıl Avrupa anarşistlerini önceleyen uzun bir tarihe sahiptir. Bazı yazarlar anarşist temanın Taoist bilgin Lao Tzu'nun [1] çalışmalarında görülebileceğini söylerler. Sinoplu Diyojen, Knikler ve çağdaşları ile Stoacıların kurucusu Zenon'da benzer konulardan bahsetmiştir.[2] [1] Fakat modern anarşizm, Aydınlanma felsefesinin, seküler düşüncesinden doğdu, özellikle Rousseau’nun özgürlük temelli ahlak düşüncesi bu düşüncenin gelişmesinde etkili oldu.[3]
“Anarşist" terimi ilkin olumsuz anlam içerirken, Fransız Devrimi ile birlikte, örneğin Enragés'de görüldüğü gibi, olumlu anlamlar yüklenmeye başladı.[4] William Godwin birçok yazar tarafından modern anarşist düşünceyi geliştiren ilk düşünür olarak değerlendirilir.[5] Peter Kropotkin'e göre Godwin; "eserinde, geliştirdiği düşüncelere isim vermemesine rağmen anarşizmin politik ve ekonomik kavramlarını formüle eden ilk düşünürdür."[1][6]
Felsefi anarşist Godwin, devrimci eyleme karşıdır, ve fazla güçlü olmayan bir devleti geçici ve gerekli bir “şer” olarak görür.[7] [5] Devlet, bilginin toplumda yayılması ile birlikte zamanla güçten düşecek ve gereksizleşecektir.[8] Godwin aşırı bireyciliğini, çalışma hayatında tüm kooperatiflerin kaldırılması düşüncesiyle dile getirmiştir.
Ayrıca ona göre yeteneklerde dahil olmak üzere insanlar arasındaki herhangi bir temelde ayrım kabul edilemez. Godwin’le birlikte dile getirilmeye başlanan anarşist düşünce ilk kez Pierre-Joseph Proudhon tarafından isimlendirilmiştir. Kendini “anarşist” sıfatı ile tanımlayan ilk kişi olan Proudhon bu yüzden modern anarşist teorinin kurucusu kabul edilir.[9] Proudhon kendiliğinden gelişen bir toplumsal düzen önermiştir.
Bu düşünceye göre, örgütlenme, merkezi otoriteden bağımsız ortaya çıkar; bu “pozitif anarşidir”. Bu tür bir sistemde toplumsal düzen, herkesin “sadece ve sadece ne istiyorsa" [10] onu gerçekleştirdiği ve ticari etkinliğin tek başına toplumsal düzeni ürettiği yerde yükselebilir. Proudhon'a göre, "bilimde ve yasada gelişmeler aracılığı ile oluşmuş toplumsal ve bireysel bilincin varolduğu bir yasa veya hükümet şekli, toplumsal düzeni sürdürmek ve özgürlükleri güvenceye almak için yeterlidir. Böylece baskı araçları, polis, bürokrasi, vergi vb. enstrümanlar en aza indirilmektedir.
Bu sayede özellikle, monarşiler ve aşırı merkeziyetçilik ortadan kalkar ve federal kurumlar ile komün’e dayalı bir yaşam biçimi bunun yerini alır[11] .
Mutualizm Mutualizm, 18. yüzyılda İngiliz ve Fransız işçi hareketleri ile ortaya çıktı ve ardından Fransa'da Pierre-Joseph Proudhon, ABD'de diğer bazı düşünürlerle bağlantılı olarak anarşist görünüm kazandı. [12] Birleşik Devletler'de, örneğin Benjamin Tucker ve William B. Greene gibi bireyci anarşistler üzerinde etkisi görüldü. Mutualizmin önemli kavramları arasında; federasyon, karşılıklılık, özgür ortaklık, gönüllülüğe dayanan sözleşmeler, kredi ve para reformu bulunur.
Birçok mutualistin görüşüne göre hükümet müdahalesinin olmadığı bir serbest piyasa - emek değer teorisine göre - kar, kira ve faizi kaldırarak, fiyatları emek maliyetlerine çeker ve şirketler için işçilerin rekabeti yerine; firmaların ücretleri arttırarak işçiler için rekabet ettiği bir düzen sağlanır. Mutualizm, kimi zaman bireyci ve kollektivist anarşizm arasında bir yerlerde bir sentez olarak görülür.Bu düşünce mutualistlerin kendi eserlerinde dile getirilmiştir. "Mülkiyet Nedir?" adlı eserinde Proudhon "özgürlük" kavramına eşdeğer olarak komünizm ve mülkiyetin diyalektik sentezi olan "anarşi" kavramını önerir.
Pierre-Leroux'tan esinlenen Greene, mutualizmi üç felsefenin sentezinde arar:“komünizm, kapitalizm ve sosyalizm. Sonraki bireyci anarşistler mutualist terimini “sentez” temasına çok az vurgu yaparak kullandılar. Proudhon’dan önce, Josiah Warren’de başarısız Owencı deneyimin ardından benzer görüşler[18] öne sürmüştür. 1840 ve 1850’lerde, Charles A. Dana ve William B. Greene, Proudhon’un çalışmalarını ABD’de tanıttı. Greene Proudhon’un mutualizm kavramını ABD koşullarında yeniden değerlendirdi ve Benjamin R. Tucker'a bundan bahsetti. Kollektivist Anarşizm Kollektivist anarşizm (daha geniş anlamda komünal anarşizmle karıştırılmaması gerekir) özellikle Mikhail Bakunin ve Birinci Enternasyonal’in anti-otoriter kesimi ile ifade edilen anarşist akımdır.
Ayrıca Johann Most da bu yaklaşımın üyelerindendir. Mutualistlerden farklı olarak kollektivist anarşistler üretim araçlarının her türlü özel mülkiyetine karşıdırlar ve mülkiyetin kollektifleştirilmesini savunurlar. Fakat kollektifleştirme, gelir paylaşımına kadar genişletilmemelidir, çünkü işçiler anarko-komünizmin "herkesin ihtiyacına göre" anlayışından farklı olarak çalışma zamanına göre ücretlendirileceklerdir. 1880’li yılların ilk bölümünde, Avrupa anarşist hareketinin büyük kısmı temelde ücrete dayalı işçiliğin kaldırılması ve emeğine göre değil, ihtiyaca göre dağıtımı savunan anarko-komünist düşünceye bağlı bulunurken, İspanya’nın erken dönem anarşist hareketi bazı dönemlerde kollektivizmi benimsemiştir. Kollektivist anarşistler çalışma tazminatlarını desteklerler ve ihtiyaca göre komünist paylaşımı devrim sonrası süreçte olanaklı görürler. [24]
Kollektivist anarşizm, devletsiz, kollektivist toplum için birlikte mücadele ettiği ve kendisiyle aynı dönemde yükselişe geçen marksizmin işçi diktatörlüğüne mesafeli yaklaşmış onu reddetmiştir. Bireyci Anarşizm Farklı geleneklerden oluşan bireyci anarşizm [26] bireysel bilincin ve bireysel çıkarın herhangi bir kollektif organ ya da kamu otoritesi tarafından engellenmemesi gerektiğine inanır. [27] Bireyci anarşizm, sosyal, sosyalist, kollektivist, komünalist akımların ortak mülkiyet düşüncesine karşı mülkiyetin bireylerin elinde bulunmasına olumlu yaklaşır.[28] Bazı önemli temsilcileri: Henry David Thoreau[29], Josiah Warren ve Murray Rothbard’dır. Ayrıca genelde William Godwin’de bireyci anarşist olarak değerlendirilir.[30]
Godwin, yardımseverlik düşüncesini savunurken bunun yanında her bireyin, kendi emek ve mülkiyeti üzerinde bireysel söz hakkını dile getirmiş ve sonunda ortadan kalkmasıyla sonuçlanacak olan hükümetin zamanla küçülmesine yol açacak ilerlemeci akılcılığa inanmıştır. Max Stirner ise en tanınmış ayrıca ilk bireyci anarşisttir,[31] Ego ve Mülkiyet adlı eserini 1844’de yazan Stirner’in bu eseri felsefesinin kurucu metnidir.[31] Stirner’ın felsefesi bireyci anarşizmin egoist formudur; ona göre tanrı, devlet, ahlak kuralları ve toplumu dikkate almadan [32] istediği gibi eyleyen bireyin, toplum üyelerine karşı hiçbir sorumluluğu yoktur. [33]
Stirner’a göre haklar insan aklındaki korkulardır ve toplum denen şey yoktur; “bireyler onun gerçekliğidir” Mülkiyeti haklarla değil, güç ve kudretle sahip olunan varlıklar olarak görür. [34] Stirner merhametsizliğe saygının gösterileceği egoistler birliğini insanları biraraya getirecek örgütlenme modeli olarak görür.[35]
Daha az radikal olmak üzere[36] farklı bir bireyci anarşizm türü, Boston anarşistleri'nce savunuldu.
Bunlar, serbest piyasa ve özel mülkiyeti destekliyorlardı. [37] Özgürlüğün ve mülkiyetin korunmasını özel sözleşmelerle sağlama taraftarıydılar. [38] Bunun yanında emeğin, maaş karşılığı takasını öngörüyorlardı,[39] buna rağmen devlet tekelinde kapitalizmin (devlet garantisinde tekel olarak tanımlanır[40][41]) emeğin karşlığını sağlamayacağı uyarısınıda yapıyorlardı. 19 yüzyılda dahi Amerikalı bireyciler arasında çeşitli konularda görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştı ve bu yüzden bireyci anarşizm açısından belirli bir teoriden bahsetmek mümkün görünmemektedir.
Örneğin Tucker entelektüel mülkiyet haklarına karşı çkarken; Spooner desteklemekteydi [42] Tucker sadece kullanıldığı sürece toprak mülkiyetini savunurken, Byington ve Spooner mülkiyet konusunda bu tür bir kısıtlamadan bahsetmiyordu. [43][44] Önemli bir ayrışma, 19. yüzyılda Tucker ve bazı başka anarşistler, doğal haklar düşüncesini terkedip, Stirner'in felsefesi ışığında "egoizm"i benimsediklerinde görüldü. [45] [46] Bu yüzyılın ardından “bireyci anarşizmin doruk dönemi kapandı” [47] Fakat, bireyci anarşizm, daha sonra Murray Rothbard ve 20. yüzyılın ortalarında anarko kapitalislerce daha geniş bir çerçevede özgürlükçü hareket akımlarından biri olarak çeşitli değişikliklerle benimsendi. [48][49]
Anarko-Komünizm Anarko komünistler kollektif üretim araçlarına sahip özyönetimli komünlerden oluşan ve siyasal organizasyon biçimi olarak doğrudan demokrasinin işlediği, diğer komünlerle federasyon ilişkisinin geçerli olduğu bir toplumun olabilecek en özgür toplumsal örgütleme biçimi olduğunu savunurlar.[50] Fakat, bazı anarko komünistler, doğrudan demokrasinin çoğulcu yapısına karşı durmuş, bunun bireyesel özgürlüğü engellediğini dile getirmiş ve konsensusa dayanan bir demokrasi anlayışını öne sürmüşlerdir. [51]
Joseph Déjacque ilk anarko komünistlerdendir ayrıca Déjacque kendini özgürlükçü olarak ifade eden ilk anarşisttir [52] Diğer anarko komünistler Peter Kropotkin, Emman Goldman, Alexander Berkman ve Errico Maletesta'dır. Anarko komünizm düşüncesinde, karın paylaşılması veya ücret yoluyla emeklerinin karşılığında işçilerin doğrudan bir tazminat alması öngörülmez, bunun yerine komünün artı değerine ve kaynaklarına özgürce erişim hakkı verilir.[53]
Kropotkin ve daha sonra Murray Bookchin’in dile getirdiği düşünceye göre; bu tür bir toplum üyeleri kendiliğinden gerekli bütün görevleri yerine getirecektir çünkü komünal girişimin ve karşılıklı yardımlaşmanın yararlarını, baskı ve sömürünün nedenlerini görecekler ve onun ilgasını talep edeceklerdir [54] Özel mülkiyetin baskı ve sömürünün kaynağı[55][56] olarak gösteren Kropotkin buna karşı , “barınaklar, toprak ve fabrikalar artık özel mülkiyet olmayacak, komüne veya ulusa ait olacaklar” [57] sözleriye ortak mülkiyeti savunmuştur.
Anarko komünizmin anarşizm ideolojisi içindeki konumu tartışmalıdır, çünkü bireyci ve anarko kapitalist anarşistler onu özgürlük düşüncesi ile uzlaşmaz görürler.[58]
Anarko sendikalistler ise anarko komünist toplumu, kendi amaçlarıyla uyumlu bir hedef kabul ederler; örneğin, İspanyol CNT, Isaac Puente'nin 1932 tarihli El Comunismo Libertario [50] adlı eserini devrim sonrası toplum için manifestoları olarak kabul ettiler. Platformizm de, örgüte olan acil ihtiyacı dile getiren Nestor Makhno geleneğinden bir anarşist komünizm eğilimidir.
Makhno'ya göre bu örgüt "anarşist hareketin üyelerinin çoğunluğunu kendine katarak, anarşizm için ortak bir taktiksel ve siyasal hat çizecek ve hareketin bütünü için rehber görevi görecektir" [59]
Anarko Sendikalizm 20. yüzyılın başlarında, anarko sendikalizm, anarşizm içinde farklı bir düşünce akımı olarak yükselişe geçmiştir. Önceki anarşizm akımlarından farklı olarak emek hareketine odaklanan anarko sendikalizm, radikal sendikaları devrimci toplumsal değişimi sağlayacak güç olarak görür, kapitalizm ve devleti, işçilerin özyönetimine dayanan yeni bir toplumla alaşağı etmek temel amacıdır.
Anarko sendikalistler ücret sistemini ve üretim araçlarının özel mülkiyetini sınıf ayrımını yarattıkları gerekçesiyle reddeder. Sendikalizmin önemli ilkelerinden bazıları; işçi dayanışması, doğrudan eylem (genel grev ve işyeri işgalleri gibi) ve işçilerin özyönetimidir. Rudolf Rocker erken dönem anarko-sendikalist düşünürlerdendir. Rocker bu hareketin kökenine dair düşüncelerini ortaya koyduğu 1938 el yazmaları Anarko-sendikalizm'de hareketin ne istediğini ve emeğin geleceği için neden önemli olduğunu dile getirmiştir. [60]
20. yüyılın başlarında önemli yer tutan hareket günümüzde özellikle Fransa ve İspanya’da olmak üzere birçok sendikalist örgüt aracılığıyla etkinliğini sürdürmektedir... Yeşil Anarşizm Hareketin temel sorunu endüstri öncesi toplumu hatta bazen tarım öncesi toplumu yeniden canlandırmaktır.[61]
İnsanları doğal yaşamdan yabancılaştıran teknoloji ve ilerleme düşüncesiyle ifade edilen endüstri toplumu, bu ekolün eleştirilerinde önemli yer tutar. Felsefesinde Ludditelerin politik eylemlerinin ve Jean-Jacques Rousseau’nun yazılarının etkileri görülür. Fakat bunlardan daha fazla, primitizm ortaya çıktığında, Frankfurt Okulu’nun Marksistleri Teoder Adorno ve Herbert Marcuse’ün düşünceleri ile Marshall Sahlins, Richard Lee, Lewis Mumford, Jean Baudrillard ve Gary Snyder gibi antropologların düşünceleri bu ekolün şekillenmesinde önemli yer tutmuşlardır. Kendilerini primitivist olarak adlandıran bazı yeşil anarşistler, doğal yaşama tam bir dönüş ve göçebe avcı-toplayıcı hayat tarzını savunurken,[62][63] birçok yeşil anarşist ise gündemine sadece endüstri toplumunun ortadan kaldırılmasını alır, evcilleştirmeye veya tarım etkinliğine karşı kesin bir karşı duruş sergilemezler.
İlk kategoride teorisyenlere, Derrick Jensen ve John Zerzan örnek gösterilebilir. Birçok yeşil anarşist devrim sonrası gelecek ile bağlantılı bu sorunları bir kenara bırakıp, bugünün dünyasının karşı karşıya olduğu sorunlara ve toplumsal devrim konusuna odaklanmıştır. Günümüzde birçok anarşist yeşil anarşizmin en yetkin şekli olarak Murray Bookchin’in toplumsal ekoloji düşüncesini izlemektedir.
Bu akım (aydınlatma endüstrisi, tarım ve sürdürülebilir şehircilikle birlikte) gelişmiş ekolojik toplum düşüncesine ve sınıf çatışmasına dayalı anarşizm olarak ifade edilebilir. Anarşizm (Önadsız) Tarihçi George Richard Esenwein’in cümleleriyle anarşizm (önadsız): anarşizmin sıfatsız formudur, yani komünist, kollektivist, mutualist veya bireyci gibi belirleyici sıfatların olmadığı bir düşünce akımı. Diğerleri için .. [Anarşizm (önadsız)] sadece, farklı anarşist ekollerin birarada varolmasına tolerans gösteren bir tutumu ifade eder.[64] Bu düşünce farklı anarşist ekoller arasında ortak noktaları vurgular ve bunları anti otoriter inançlar çevresinde birleştimeyi amaçlar. İfade Küba doğumlu Fernando Tarrido del Mármol tarafından 1889 kasım ayında, farklı anarşist hareketler arasında şiddetli tartışmaların yaşandığı bir dönemde, uzlaşmaya çağrısı sırasında kullanılmıştır. [65]
Voltairine de Cleyre (başlangıçta kendini bireyci anarşist olarak ifade etmiş sonra ise çağdaş herhangi bir ekolle kendini tanımlamamakla birlikte anarşizmin kollektivist eğilimlerine yaklaşmış) anarşizm (önadsız) akımın bir temsilcisidir.[66] Cleyre'e göre sosyalizm ve komünizm her ikisi de belirli bir düzeyde ortak eylemi ve yönetim organını gerektirir ki bu anarşizm idealiyle tam anamıyla tutarlı olmayan yeni yönetimsel düzenlemeleri doğurur. ayrıca Cleyre Mülkiyete dayanan bireycilik ve mutualizm benim özgürlük anlayışıma uyuşmayan bir özel polisin gelişimini içerir. [67] sözleriyle diğer akımlarla arasındaki ayrışma noktalarını vurgular, ancak sözlerini bu hareketleri anarşist olmayan hareketler olarak tanımlamaya kadar götürmemiştir.
Ekolün diğer bir temsilcisi Errico Maletesta, anarşistlerin hipotezler üzerine çatışmaya girişmek gibi bir lüksünün olmadığını söyleyerek anarşizmi (önadsız) bütünleştirici bir hareket olarak savunmuştur.[68] Ekolün çağdaş temsilcisi olarak Fred Woodworth kabul edilir. [69] Toplumsal Hareket Birinci Enternasyonal Şiddetli reaksiyoner dönemin takip edeceği 1848 devrimleri sosyalist hareket açısından önemli bir aşamaydı. Devrimci hareketin ikinci en önemli aşaması yaklaşık yirmi yıl sonra 1864’de Uluslararası Emekçiler Birliği’nin kurulması ile başladı. İçinde Fransız Proudhon taraftarları, Blanquistler, İngiliz sendikalistler sosyalist ve sosyal demokratların bulunduğu Uluslararası Emekçiler Birliği -diğer ismiyle Birinci Enternasyonal- farklı devrimci hareketleri ve dünya işçilerini biraraya getirmek üzere sınırları aşan uluslararası sosyalist bir örgüt olarak kuruldu.
İşçi hareketi ile olan doğrudan bağı nedeniyle zamanla önemli bir güç haline geldi. Karl Marx örgütte önde gelen ve Genel Kurul üyelerinden biriydi. Sol siyasetten geniş yelpazede birçok oluşumu içinde barındıran birlik bu özelliğinden dolayı çeşitli görüş ayrılıklarına da sahne olmaktaydı. Proudhon taraftarları, mutualistler, Marx'ın devlet sosyalizmi düşüncesine karşı çıkıyorlar, küçük mülkiyet hakkını savunuyorlardı.
Aynı şekilde Enternasyonal’in anti otoriter seksiyonunun yanında 1868 yılında örgüte katılan Bakunin'de, devletin devrimci alaşağı edilmesini ve mülkiyetin kollektifleştirilmesini savunuyordu. Başlangıçta kollektivistler ile marksistler birlikte Enternasyonal’i daha devrimci sosyalist bir eğilime çekmek için çalışmış olsalarda sonraları örgüt, Marx ve Bakunin ile diğer önemli figürler çevresinde kamplara ayrıldı.
Bakunin, Marx’ın düşüncelerini otoriter buluyor eğer Marksist bir parti iktidara gelirse, parti liderlerinin, karşısında savaştıkları yönetici sınfın yerini alacağı öngörüsünü ileri sürüyordu.[70]
1872 yılında bu çatışma iki grup arasında doruk noktasına ulaştı ve Lahey Kongresinde ayrılık kesinleşti. Marx’ın girişimleriyle Bakunin ve James Guillaume, Enternasyonal’den ihraç edildi ve yönetim merkezi New York’a taşındı. Buna karşılık Enternasyonal’in anti-otoriter grubu devrimci anarşist bir program kabul ederek St Imier Kongresi'nde anarşist enternasyonali kurdu.[71]
Birinci Enternasyonal’in anti otoriter kesimi “ayrıcalıkları ve devlet otoritesini” özgür emek örgütleri ile alaşağı etmek “ isteyen anarko sendikalislerin öncüleri oldular. [72]
Anarşizm ve Örgütlü Emek Amsterdam Uluslararası Anarşist Kongresi 1907 yılında, Amsterdam Uluslararası Anarşist Kongresi 14 ülkeden temsilcilerin katılımıyla gerçekleşti. Hareketin önemli isimleri arasında; Errico Malatesta, Pierre Manatte, Luigi Fabbri, Benoil Broutchoux, Emma Goldman, Rudolf Rocker, Christiaan Cornelissen bulunuyordu. Çeşitli konuların ele alındığı kongre'de özellikle anarşist hareketin örgütlülüğü, kitlelerin eğitimi, genel grev ve anti militarizm konuları üzerinde duruldu. Tartışmanın merkezinde ise anarşizmle sendikalizm arasındaki ilişki bulunuyordu. Maletesta ve Monatte özellikle bu konuda birbirlerine karşı savlar öne sürdü.
Monatte sendikalizmin devrimci bir tutum olduğunu ve toplumsal devrimin koşullarını yaratacağını savurken, Malatesta sendikalizmin kendi başına yeterli olmadığını düşünüyordu.[73] Malatesta'ya göre sendikalar reformistti ve hatta bazen muhafazakar olabiliyorlardı. Örnek olarak ABD sendikalarını gösteren Malatesta, vasıflı işçilerce oluşturulmuş bu sendikaların kimi zaman , vasıfsız işçilere karşı ayrıcalıklarını koruma yönünde eylemlere giriştiğini söylüyordu.
Genel İş Konfederasyonu ve CNT Confédération Générale du Travail (Genel İş Konfederasyonu ) Fransa'da 1895'de kurulan, ilk büyük anarko sendikalist harekettir, 1881 yılında İspanyol İşçi Federasyonu onu takip etti. Anarşist sendika federasyonları, her zaman İspanya'da özel bir yere sahip olmuştur, bunlardan en önemlisi Ulusal Emek Konfederasyonu(CNT) 1910 yılında kurulmuştu ve 1940'lardan önce İspanyol işçi sınıfı siyasetinde en büyük güçtü ve İspanya İç Savaşında önemli bir role sahipti. Bu örgüt daha sonra, 1922'de kurulan anarko sendikalist federasyon olan Avrupa ve Latin Amerika'dan 2 milyon işçiyi temsil den Uluslararası Emekçiler Birliğine katıldı. Genel Emek Konfederasyonu CGT ve CNT ile günümüzde, örgütlü en büyük anarşist hareket İspanya bulunuyor.
CGT'nin üye sayısının, 2003 yılı için 100.000 civarında olduğu tahmin ediliyor.[74] Diğer etkin anarko sendikalist hareketler, ABD’de İşçi Dayanışma Birliği ve Birleşik Krallık’ta Dayanışma Federasyonu'dur. Devrimci sanayi sendikası, Dünya Endüstri İşçileri 2.000 aktif üyesinin olduğunu açıklamıştır. Ayrıca Brinci Enternasyonal'in varisi anarko sendikalist Uluslararası Emekçiler Birliği halen işçi mücadelesi alanındaki etkinliklerine devam etmektedir.
Rus Devrimi Anarşistler Bolşeviklerle aynı saflarda Şubat ve Ekim devrimlerine katıldılar. Başlangıçta anarşistler Bolşevik hareketi destekliyordu. Fakat bir süre sonra Bolşevikler, anarşistleri ve diğer sol muhalifleri karşısına almayı yeğledi, bu karşı karşıya geliş, 1921 Kronstadt ayaklanmasına neden oldu. Bu baskı ortamında Anarşistler, kimi zaman hapsedildiler ya da yeraltına çekildiler bir kısmı ise muzaffer Bolşeviklere katıldı. Ukrayna’da ise anarşistler iç savaşta, önce Beyazlara ve sonra Bolşeviklere karşı, birkaç ay bölgede anarşist toplum kurma girimlerinde bulunan Nestor Makhno'nun lideri olduğu İsyancı Ukrayna Ordusu'a katılarak savaştılar.
Anarşistlere uygulanan baskı karşısında, Emma Goldman ve Alexander Berkman Bolşevik siyasetini, Kronstadt ayaklanmasının bastırılmasını şiddetle eleştirdi, ardından bu eleştiriler nedeniyle Rusya’dan ihraç edildiler. Goldman ve Berkman’a göre Rus devrimi deneyimi, Bakunin'in Marksist stratejinin [75] sonuçları hakkındaki tahminlerini fazlasıyla doğrulamıştır. Bolşeviklerin Ekim zaferi ve sonucunda ortaya çıkan Rusya İç Savaşı, uluslararası alanda anarşist hareketi ciddi şekilde olumsuz etkiledi.
Birçok işçi ve aktivist Bolşevik başarıyı örnek olarak gördü; komünist partiler, anarşizm ve diğer sosyalist hareketlerden kopan kitlelerle büyüdü. Fransa ve ABD’de örneğin bir kısım CGT ve IWW sendikalisti örgütlerini bırakarak Komünist Enternasyonal’e katıldı. Bu kriz ortamında Paris'te sürgünde bulunan, aralarında Nestor Makhno’nun da bulunduğu Rusya anarşistleri grubu “Dielo Turda”, Bolşevizme cevap olacak yeni örgütlerin geliştirilmesi gerektiği sonucuna vardı. Bu tespit ile yayınladıkları Anarşistlerin Genel Birliği'nin Örgütsel Platformu (taslak)[59] adlı 1926 tarihli manifestoları bazı komünist anarşistler tarafından desteklendi ancak başka birçokları tarafından kabul görmedi. Günümüzde bu mirasa dayanan Platformist gruplar arasında, Irlanda'nın “İşçi Dayanışma” hareketi ve “Kuzey Amerika Anarşist Komünistleri Kuzey Doğu Federasyonu” bulunmaktadır. Faşizmle Mücadele 1920 ve 1930’lu yıllarda, Avrupa’da faşizmin yükselişi, anarşizmle devlet arasındaki çatışmanın dönüşüme uğramasına neden oldu, ve bu sorun anarşistlerin gündeminde öncelik kazandı. İtalya, anarşistler ile faşistler arasındaki ilk çatışmalara tanık oldu. Bu yüzden anarşistlerin ağırlıkta olduğu anti faşist örgüt Arditi del Popolo faşizmle mücadelede önemli rol oynadı. Bu grup, aralarında, Ağustos 1922’de Parma’dan Blackshirt'lerin geri püskürtülmesininde yer aldığı sayısız başarıya imza attı. [76]
Fransa’da 1934 Şubat ayaklanmalarında aşırı sağ lig isyana kalkıştığı sırada anarşistler "Birleşik Cephe" stratejisi yürüttüler.[77] Fransa'daki durumun aksine İspanya'da CNT ve diğer anarşistler, halk cephesine katılmadılar. Bu tavır halk cephesinin seçimleri kaybetmesinde etkili oldu. Fakat 1936’da CNT ve anarşistler, strateji değişikliğine giderek bir sonraki seçimde halk cephesine destek verdiler. Yönetici sınıfın buna cevabı bir darbeyle oldu ve İspanya İç savaşı (1936-1939) patlak verdi. İç savaşta, anarşist gelenekten köylü ve işçilerin desteklediği silahlı milisler, ordunun isyanı ile gelişen süreçte, Barselona ve İspanya’nın bazı bölgelerini denetim altına aldılar. Fakat 1939’daki kesin faşist zaferle anarşist hareket İspanya’da yenilgiye uğradı. Aslında, bundan daha önce anarşistler stanilisterle giriştikleri şiddetli mücadele nedeniyle zemin kaybetmişlerdi. George Orwell ve yabancı gözlemcilere göre, Stalinist ordular hem kollektifleri ezdiler hem de marksistler ile anarşistleri baskı altında tuttular.
Bu sırada CNT liderleri ve anarşistler arasında fikir ayrılıkları oldukça yaygındı ve hatta aralarından bazıları cumhuriyetçi hükümete katılmıştı.. 1970'lerin sonlarından günümüze, bazı anarşist gruplar yükselen neo-faşizme karşı mücadelenin bir parçası oldular, Almanya ve Birleşik Krallık'ta bazı anarşistler, militan anti-faşist gruplarla ve marksistlerle birlikte savaştılar. Anarşistler, faşizmle mücadelede devletin müdahalesine bel bağlamak yerine doğrudan eyleme ve güce dayalı mücadeleyi savundu. Buna paralel olarak 06.12.2008'de Yunanistan'ın başkenti Atina'da, Aleksis Grigoridis'in polis kurşunu ile öldürülmesi sonucunda başlayan anarşist toplumsal eylem ve çatışma süreci 6 gün içerisinde Yunanistan'da Kostas Karamanlis başkanlığındaki Yeni Demokrasi Partisi hükümetini istifaya davet eden bir genel grev halini almıştır. Anarşizm birçok farklı tutum, eğilim ve düşünce okulunu barındıran bir felsefedir. Değerler, ideoloji ve taktikler, hala üzerinde anlaşma sağlanmamış ortak sorunlardır. Medeniyet, teknoloji, ve demokratik süreçler keskin biçimde bazı anarşist eğilimlerce eleştirilirken başka anarşistler tarafından alkışlanabilmektedir. Anarşizmin, kapitalizm, milliyetçilik ve din ile olan ilişkisi yaygın olarak tartışılmaktadır. Marksizm, komünizm, anarko kapitalizm gibi ideolojilerle karmaşık ilişki biçimlerine sahip olan anaşizm; hümanizm, kutsal otorite, bireysel çıkar veya çeşitli alternatif etik doktrinler ışığında şekillenmiştir. Irk cinsiyet, ve çevre konusunda ise anarşist tutum 18. yüzyıl felsefesinden bu yana önemli değişiklikler göstermiştir.
Devrimci Tarihte Bir "Dev" BAKUNİN
Bakunin’in yakın arkadaşı olan rus devrimci Alexander Herzan’ın anlattığına göre, Bakunin Paris’ten Prag’a giderken Alman köylülerinin isyanıyla karşılaşır. Köylüler kalenin etrafında ne yapacaklarını bilmez halde dolanıp sadece gürültü koparırken, Bakunin arabadan iner ve isyanın nede...
Michael Bakunin hayatını insanlarn özgürlüğünü getireceğini düşündüğü devrim için adamış anarşist bir devrimcidir. 28 yaşında Berlin’de felsefe öğrenimi görüp bir akedemisyen olmaya çalışırken;rahat, düzenli, zengin yaşamını,ailesinden kalacak mirası reddetti. İnsanların insan gibi yaşayabileceği bir toplumun tek kuralının özgürlük olabileceğine inanmıştı. Onun için özgürlük ekonomik ve siyasi iktidarın yıkılmasıyla halkın kafasına gökten inecek bir kurtuluş değildi.
“Özgürlük ancak özgürlükle,halkın topyekün isyanıyla ve halkın tabandan gönüllü örgütlenmesiye yaratılabilir.”
Bakunin devrimci mücadeleye katıldığından itibaren özgür yaşadı. O imparatorlukların biribirleriyle muharebe alanlarında savaştıkları, devrimci kelimesinin yasak olduğu, insanların dükler, çarlar, padişahlar tarafından kellelerinin uçurulduğu bir dönemde özgür yaşadı. Yanan şatolarda, ölü devlet adamlarında, 1848′de Paris Devrimini savunmak için kurduğu barikatta, Avrupa’nın dört bir yanındaki köylü isyanlarının en ön saflarında, ezilenlerin özgürlüğü önünde engel olan bütün güçlere doğrulttuğu silahında buldu özgürlüğü. Yüreğinde taşıdığı bu alevi Rusya, Polonya, Amerika, Almanya, Bohemya, Fransa, İtalya, Prusya’da gittiği her yerde emekçilerin isyanına dönüştürdü.
O, hiçbir iktidarın halka özgürlük getiremeyeceğini biliyordu. Bunu 1868′de Rus devriminden 50 yıl önce dile getirdi. Uluslararası İşçi Birlğinde Karl Marx’a karşı savunduğu şeyde özgürlüktü.
“Komünizm teoriden değil,pratik içgüdüden,halkın içgüdüsünden türer ve bu içgüdü asla yanılmaz.”
Bakunin hapis geçirdiği 10 yılda, bu yıllarda iskorbüt hastalığından dişlerini yitirirken, duvara zincirli geçirdiği aylarda, Sibirya’daki sürgün yıllarında devrime duyduğu tutkuyu yitirmedi. Bütün hayatını sürgün ve kaçak yaşadı. Çünkü onun vatandaşı olduğu ülke özgürlüktü. Ama Bakunin ısrarla kimseden daha özgür olmadığını söyledi.
“İnsan ancak kendi kadar özgür insanların arasında özgürdür.”
Özgürlüğü kimsenin kimeye öğretemeyeceini biliyordu. Özgür bir toplumu yaratak olan şeyin yine halkın özgürlüğe olan özlemi ve varolanı yıkma dürtüsü olduğuna inandı.
“Tüm yaşamın keşfolunmaz ve edebiyen yaratıcı kaynağı olduğu için yıkan ve imha eden edebi ruha güvenin. Yıkıcı tutku aynı zamanda yaratıcı bir tutkudur.”
Onun hayatı; her anı özgürlüğün önünde dikilen tüm iktidarları yıkmaya adanmış bir adamın aşk romanıydı. Bakunin’in özgürlüğe aşkının romanı.n olduğunu sormakla zaman kaybetmeden, köylüleri düzene sokar ve onları öyle yetenekli şekilde yönlendirir ki arabasına geri dönüp yola koyulduğunda kale çoktan dört tarafından yükselen alevler içindedir.
Bakunin 1848′den öldüğü 1876′ya kadar Avrupa devrimci hareketinin içinde bir devdi. 1.93′lık boyu ve 120 kiloluk ağırlığıyla kelimenin tam anlamıyla bir dev ve burjuvazinin hayalini zaptetmiş bir şeytandı.
Immanuel Kant (Aklını Kendin Kullanmak)
Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu... ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır
Sapare Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır. Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın (naturaliter maiorennes), tembellik ve korkaklık nedeniyledir ki, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar, ve aynı nedenlerledir ki bu insanların başına gözetici ya da yönetici olarak gelmek başkaları için de çok kolay olmaktadır. Ergin olmama durumu çok rahattır çünkü.
Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık.
Para harcayabildiğîm sürece düşünüp düşünmemem de pek o kadar önemli değildir; bu sıkıcı ve yorucu işten başkaları beni kurtaracaktır çünkü.
Başkalarının denetim ve yönetim işlerini lütfen üzerlerine almış bulunan gözeticiler [vasiler, ç.] insanların çoğunun, bu arada bütün latif cinsin ergin olmaya doğru bir adım atmayı sıkıntılı ve hatta tehlikeli bulmaları için , gerekeni yapmaktan geri kalmazlar.
Önlerine kattıkları hayvanlarını önce sersemleştirip aptallaştırdıktan sonra, bu sessiz yaratıkların kapatıldıkları yerden dışarıya çıkmalarını kesinlikle yasaklarlar; sonra da onlara, kendi kendilerine yürümeye kalkışırlarsa başlarına ne gibi tehlikelerin geleceğini bir bir gösterirler.
Oysa onların kendi başlarına hareket etmelerinden doğabilecek böyle bir tehlike gerçekten büyük sayılmaz; çünkü bir kaç düşüşten sonra bunu göze alanlar sonunda yürümeyi öğreneceklerdir, ne var ki bu türden bir örnek insanı ürkütüverir ve bundan böyle de yeni denemelere kalkışmaktan alıkoyar. Demek oluyor ki her birey için nerdeyse ikinci bir doğa yerine geçen ve temel bir yapı oluşturan bu ergin olmayıştan kurtulmak çok güçtür.
Kaynak: Felsefe Yazıları “Aydınlanma Nedir”(1784) Immanuel Kant- Türkçesi: Nejat Bozkurt Felsefe Yazıları-1983
Sapare Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır. Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın (naturaliter maiorennes), tembellik ve korkaklık nedeniyledir ki, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar, ve aynı nedenlerledir ki bu insanların başına gözetici ya da yönetici olarak gelmek başkaları için de çok kolay olmaktadır. Ergin olmama durumu çok rahattır çünkü.
Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık.
Para harcayabildiğîm sürece düşünüp düşünmemem de pek o kadar önemli değildir; bu sıkıcı ve yorucu işten başkaları beni kurtaracaktır çünkü.
Başkalarının denetim ve yönetim işlerini lütfen üzerlerine almış bulunan gözeticiler [vasiler, ç.] insanların çoğunun, bu arada bütün latif cinsin ergin olmaya doğru bir adım atmayı sıkıntılı ve hatta tehlikeli bulmaları için , gerekeni yapmaktan geri kalmazlar.
Önlerine kattıkları hayvanlarını önce sersemleştirip aptallaştırdıktan sonra, bu sessiz yaratıkların kapatıldıkları yerden dışarıya çıkmalarını kesinlikle yasaklarlar; sonra da onlara, kendi kendilerine yürümeye kalkışırlarsa başlarına ne gibi tehlikelerin geleceğini bir bir gösterirler.
Oysa onların kendi başlarına hareket etmelerinden doğabilecek böyle bir tehlike gerçekten büyük sayılmaz; çünkü bir kaç düşüşten sonra bunu göze alanlar sonunda yürümeyi öğreneceklerdir, ne var ki bu türden bir örnek insanı ürkütüverir ve bundan böyle de yeni denemelere kalkışmaktan alıkoyar. Demek oluyor ki her birey için nerdeyse ikinci bir doğa yerine geçen ve temel bir yapı oluşturan bu ergin olmayıştan kurtulmak çok güçtür.
Kaynak: Felsefe Yazıları “Aydınlanma Nedir”(1784) Immanuel Kant- Türkçesi: Nejat Bozkurt Felsefe Yazıları-1983
Etiketler:
akıl,
din adamı,
doğa,
erginleşmek,
ezoterizm.inisiye,
inisiyetör,
kant,
korkak
İŞTEN ÇIKARILAN BEKÇİ -Sistem Hikayesi-
Devlet bir gün geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olacak,500 TL maaşla, bir bekçi işe almaya karar verir.
Bir süre sonra düşünülür ; ''Peki talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak'' Bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere, 750'şer TL maaşla, iki kişi işe alınır.
Bir süre sonra ''İşleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz'' diye düşünülerek, 1.000'er TL maaşla, iki denetmen işe alınır,biri denetim yapar diğeri raporları yazar .
Bir süre sonra'' Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek '' diye tartışılırve 1.500'er TL maaşla, bir malimüsavir, bir katip, bir de istatikçi işe alınır.
Bir süre sonra ;''Peki bunlardan kim sorumlu olacak.'' Diye düşünülür ve 5.000 TLmaaşlı bir müdür ve 3.000'er TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır.
Bir süre sonra, ülkede ekonomik kriz çıkar ve bütçedeki masrafları kısmak için bekçi işten çıkartılır...!
http://ahalifaaliyet.blogspot.com/
Yunan polisi’nin alexis’i katletmesinin ardindan -İSYAN-
Yunan polisi’nin alexis’i katletmesinin ardindan gözyasinin yerini alan eylemliliklere iliskin, selanik’ de 2009' da hazirlanan, eylemcilerin görüntülerinden ve alintilardan olusan 28 dakikalik video.
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
A 28 minutes short movie-presentation of the insurrection of December 2008 in Greece through the words and actions of people that took part in it. The video was created in Thessaloniki in January 2009 and its first presentation took place before an open discussion-review of the insurrection in the squatted public library of Ano Poli.
1.BÖLÜM
3.BÖLÜM
A 28 minutes short movie-presentation of the insurrection of December 2008 in Greece through the words and actions of people that took part in it. The video was created in Thessaloniki in January 2009 and its first presentation took place before an open discussion-review of the insurrection in the squatted public library of Ano Poli.
Etiketler:
anarşi,
facebook,
isyan,
türkiye,
yunanistan
30 Ocak 2011 Pazar
Punk İdealleri
Otorite Karşıtlığı
Punklar genellikle polis, ruhban ve devlet gibi otorite sahiplerini tehlikeli ve zalim bulurlar. Çoğunlukla otoritenin yozlaşma ve sömürüye sebep olduğunu savunurlar. Punkların otorite konusundaki düşünceleri Anarşizmden gelmektedir. Şarkıların sözlerinde polis şiddeti ve kurumsal ayrımcılık konuları işlenir.
Uyumsuzluk
Punklar, uyumluluğu (konformizm) insanın topluluğun değer ve kurallarını benimsemesi sonucu onun gerçek ve kötü doğasını görülmesini engelleyen bir tehlike olarak görmüştür ve özgür düşünceyi baskı altına alan her şeyi reddettiği gibi uyumluluğu da reddetmiştir..
Bu sebeple, toplumla ve ana akımla bağlantılı olan her şeyle uyumsuz olmayı tercih etmiştirler.
Anti-militarizm
Punkların tamamına yakını, otoritenin en uç noktası olan ve neredeyse punkın savunduğu ilkelerin tamamının karşıtı olarak görülen askeri düzenleri, silahlı kuvvetlerin kullanımını reddetmektedir. Fakat aynı zamanda, kimi amaçların gerçekleştirilmesi için şiddet kullanımını destekleyen punkların da varolduğu gerçeği bu ilke ile çelişmektedir.
Kapitalizm Karşıtlığı
Punk, anti-kapitalist bir kültür olarak ortaya çıkmış ve paralı köleliğe karşı çıkmıştır. Kapitalizmi, otoriter, sömürücü, eksik ve sahtekar olarak tanımlar. Kimi punk toplulukları tüketim karşıtlığı ve kendin yap etiğine bağlıdır. Hatta kimi zaman, marketlerden hırsızlık yapmak ve çöp karıştırmak bir yaşam biçimi olarak kabul görebilir. Diğer punklarsa şarkılarında daha iyi yaşam standartları, daha adil ticaret ve işyerinde ayrımcılığa son verilmesi gibi konuları işlemişlerdir. Eleştirmenlerse, Kendin Yap etiğinin aslında doğal bir kapitalistlik içerdiğini iddia ederler. Çoğu zaman punkın anarşist, sosyalist söyleminin altında aslında serbest piyasa ekonomisini destekleyen görüşlere sahip olduğu söylenmektedir.
Laiklik ve Maneviyat
Pek çok punk maneviyatın kişinin kendi seçimine kalması gerektiği görüşünü savunur. Kilisenin otoritesi ve dinin uyumluluğa yönlendirmesi sebebi ile punklar genelde ateisttir veya ana akım dinlerden uzak durup farklı ruhsal yaşamlar sürmeyi tercih etmiştirler. Organize bir dinin, toplumu kontrol etmek ve uyutmak için kullanıldığını ve bunun insanlık için faydadan çok zarar getireceğini söylerler.Fakat tüm bunların yanı sıra, Hıristiyan ve Müslüman punklar da vardır, onlar dinin punk olmaya engel teşkil etmediğini söylerler ve bunun için Hıristiyan Anarşizmini referans gösterirler. Müslüman Punklar genellikle Straight Edge akımına dahildirler.
Milliyetçilik Karşıtlığı
Solcu punkların büyük kısmı hükümetlerini aşağılarlar ve dolayısıyla milliyetçilik, vatanseverlik ve ırkçılık gibi kavramlarla araları pek iyi değildir. Milliyetçilik çoğu zaman devletin, halktan kolayca destek almak için kullandığı bir beyin yıkama aracı olarak görülüp dışlanır. Eski Sovyet ülkelerinin punkları vatanseverlik propagandalarına karşı durarak anti-sovyetçi ve anti-vatansever olmuşturlar
Fakat Nazi Punklar, solcu punkın bu duruşundan rahatsız olmuş ve onları komünist olmakla suçlamışlarıdır. Fazlasıyla milliyetçi ve hatta ırkçıdırlar. Dazlaklarla birlikte düzenlenen Komünizm Karşıtı Rock festivalinde çalan Skrewdriver gibi gruplar vardır.
Medya
Çoğunlukla, medya, punk camiasında halkı kontrol etmek için kullanılan bir propaganda aracı olarak görülmüştür. ‘’Medyadan nefret etme, medya sen ol’’ sloganıyla harekete geçen punklar sistemin elinde olan yayınları okumaktansa kendi yayınladıkları fanzinleri okumayı tercih etmişlerdir.
Çevrecilik
Punkların bir kısmı çevrecidir. Genelde derin ekoloji olarak bilinen ve insanı doğanın merkezine koyan anthropocentric görüşü reddeden çevrecilik görüşünü benimsemiştirler. Bunun yanı sıra yeşil-anarşist görüş çerçevesinde doğal yaşama saygı, sosyal ekoloji, ilkelcilik kabul edilen kavramlar olmuştur.
Fakat çevreciliği hippielik olarak gören bir kesim de vardır ve bunu punkın gerçek amaçlarından uzaklaşmak olarak görürler.
Vejeteryanlık, Veganlık ve Hayvan Hakları
Bir inanışa göre insanların hayvanlara davranışları psikolojik olarak birbirlerine davranışlarıyla yakından ilişkilidir. Bu da, hayvanların yiyecek, giysi ve deney malzemesi olarak kullanımını içerir, bu tür davranışçıları türcülük olarak görür ve ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi gibi olgularla aynı kefeye koyarlar.
Ayrıca vejeteryan ve vegan olan pek çok Punk vardır. Diğerleri ise hayvanların giyim malzemesi, kozmetikte ve bilimde deney malzemesi olmalarını şiddetle reddederler.
Diğer Punk İdeolojileri
Yukardaki ideolojinin yanı sıra Punkın altkültürlerinde kendine yer edinmiş başka idealler de vardır.
Nazi punklar, fazlasıyla milliyetçi, faşist, ırkçı ve komünizm karşıtıdır.
Hardline straight edge punkları derin ekoloji, hayvan özgürlüğü gibi kavramları kabul etmekle birlikte, İbrahim dinine düşkündürler ve uyuşturucu, alkol kullanımını redderler.
Riot Grrrl hareketi üçüncü dalga feminizmi punk hareketine taşıyarak cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkmışlar ve eşcinsel kültürün kendisini ifade edebilmesini ve serbestliğini savunmuşlardır.
Oi! hareketi punkları kendilerini sosyalist işçi sınıfından biri olarak görmüş ve şarkılarında işsizlik, geçim sıkıntısı gibi konuları işlemiştir. Fakat aynı zamanda kimi Oi! şarkıları sokak kavgaları, futbol maçları, bira gibi günlük konular işlemiştir. Dazlak kültürü ile fazlasıyla bağlantısı olduğundan dolayı ırkçılıkla suçlanmıştır. Irkçı Oi! punkları olduğu gibi, bu imajı yıkmaya çalışan ırkçılık karşıtı Oi! grupları da vardır.
Punklar kimi zaman nihilist oldukları gerekçesiyle eleştirilmişlerdir ve bunda en önemli etken Sex Pistols gibi grupların nihilistik ve ego merkezci şarkı sözleri etkili olmuştur. Fakat nihilizm anarşizmle fazlasıyla çelişmektedir.
Kimi punk gruplarıysa politik olmamakla eleştirilmektedir. Fakat en ana akım pop punk grupları bile albümlerine hükümeti, savaşı veya gidişatı eleştiren bir iki parça koymaktadır.
Estetikler Müzik
Punk, ilk gününden bu yana değişti, gelişti ve pek çok çeşitlere bölündü. Bunun içinde daha harmonik olan folk-punk gibi tarzlar olsa da, asıl nostaljik (fakat hala güncel) olan tarz 80lerdeki peace-punk veya anarcho-punk, daha agresif olan hardcore ve bunların alttürleridir. Genel olarak punk müzik gürültülü, hızlı ve didaktiktir. Gürültü ve hız, sabırsızlığı, huzursuzluğu ve öfkeyi ifade eder. Büyük plak şirketlerinin sanatçıların yaratıcılıklarını gölgelemekte olduğuna inanılır.
Moda
Punkların giyim tarzı, onların toplumla ve diğer alt kültürlerle (hippieler gibi) olan uyumsuzluklarını yansıtıyordu. İdeolojinin dışavurumu olan punk modası öfkeli, uyumsuz ve renkliydi. Şok edici tarzın oluşturulmasında Futurist akımdan etkilenilmiştir. Hareket her gün kullanılan nesnelere farklı anlamlar yüklenmesi idi, örneğin çengelli iğneler veya güvenlik işaretleri giyim malzemesi olabilirdi.
Punkları, köleliğin sembolü olan ağır zincirler, bileklikler, kurşun kaskları (anti-militer ve polis karşıtlığının göstergesi olarak), giymiş olarak görebilirdiniz. Punklar çoğu zaman siyasi olarak anlam taşıyan piercingler taşır ve dövmeler yaptırırlar. Tüketim karşıtlığının göstergesi olarak da ikinci el mağazalarından giyinirler.
Görsel Sanatlar
Punk görsel sanat, albüm kapaklarında net mesajlar vermek veya şok edici konser afişleri hazırlamak için kullanılıyordu. Fanzinlerin sahip olduğu ilkel görsellik ve siyah-beyaz kullanımın ön plana çıkması zorunluluktan meydana çıksa da, -zira bu fanzinler fotokopi makineleriyle çoğaltılırdı- bu kültürün önemli bir parçası haline geldi.
Davranış
Kendin Yap Etiği (D.I.Y.)
1970'lerin sonlarında başkaları tarafından kontrol edilmeyi reddeden punklar kendi müzik şirketlerini kurdular, kendi kültürlerini ve kendi iletişim ağlarını kurdular. Bu da kendin yap etiğini ortaya çıkardı. Etik, ‘‘Ortada bir problem varsa kendin çöz, başkasından bekleme’’ olarak özetlenebilir.
DOĞRUDAN EYLEM
Punklar, boykotlar, protestolar ve kimi zaman özel mülke şiddet içeren doğrudan eylemlere katıldılar. Kimi zaman benzin istasyonlarını bombaladılar, hayvanlar üzerinde deney yapan laboratuarları yıktılar ve bazı binaları ve araçları (özellikle askeri) sabotaj ettiler. Pek çok punk bu tür eylemleri sosyal değişim için gerekli olduğu zamanlarda desteklediklerini söylemektedir, özellikle başka çare kalmadığında direk olarak sorunun çözülmesi ancak bu yolla sağlanabilmektedir.
Satılmamak
Satılmak, punk jargonunda, güç, para, statü, iktidar gibi sebeplerle inanç ve eylemlerden vazgeçmek ve punk hareketinden uzaklaşmak anlamındadır.
Punkların, büyük şirketlerle anlaşma yapmaktan hoşlanmadıklarından aralarında kurdukları birçok bağımsız plak şirketi vardır ve bu şirketler az sayıda basılan ve ucuz satılan albümler hazırlar ama sanatçıya olabildiğince özgür olma fırsatı verir sansürcülük yapmazlar.
Kimi zaman bazı gruplar, bağımsız şirketlerle çalışmak yerine, daha geniş bir alana seslerini duyurmalarını sağlayan büyük plak şirketlerini seçerler. Bu konu punk camiasında tartışmalara sebep olur, kimileri bu tür grupları camiaya ihanet eden, kendilerini şirketlere satmış kişiler olarak görürken diğerleri bu grupların seslerini daha büyük bir kitleye yayarak bu şekilde harekete güç kattıklarını savunur.
Satılmanın başka bir anlamı ise tarzını değiştirmek ve ticari rock müzik veya ana akım pop müzik yapmaya başlamaktır. Bu doğal bir sanatçı gelişimi sebebi ile veya punkın sınırları olduğu bilincine varılması ile olabilir.
Punk İdeolojisine getirilen eleştiriler
Punk ideolojisi içten ve dıştan eleştirilmektedir. Anarko punk grubu Crass, “White Punks on Hope” şarkısında ideallerinden vazgeçen ve satılmış insanları eleştirirken “Punk Is Dead” (punk öldü) şarkısında punkın şirketlerce ticarileştirildiğini savunmuştur.
Kimi zaman Punkların “‘’mohikan saçlı hippiler”’’ olduklarını söyleyen muhalif punk grupları çıkmıştır.
Dışardan da eleştiriler vardır. Jim Goad isimli yazar, punkların fakir gibi görünen ama aslında orta sınıftan insanlar olduklarını, kendin yap etiğinin ortaya özgün bir şey çıkarmadığını ve kalitesiz ürünler için bir bahane olduğunu, punkın artık modası geçmiş bir ana dalga akımı olduğunu iddia etmiştir.
Kimi zamansa punkın tıpkı goth, black metal gibi asi bir hareket olduğu iddia edilmektedir.
"http://tr.wikipedia.org/wiki/Punk_ideolojisi" adresinden alındı.
Punklar genellikle polis, ruhban ve devlet gibi otorite sahiplerini tehlikeli ve zalim bulurlar. Çoğunlukla otoritenin yozlaşma ve sömürüye sebep olduğunu savunurlar. Punkların otorite konusundaki düşünceleri Anarşizmden gelmektedir. Şarkıların sözlerinde polis şiddeti ve kurumsal ayrımcılık konuları işlenir.
Uyumsuzluk
Punklar, uyumluluğu (konformizm) insanın topluluğun değer ve kurallarını benimsemesi sonucu onun gerçek ve kötü doğasını görülmesini engelleyen bir tehlike olarak görmüştür ve özgür düşünceyi baskı altına alan her şeyi reddettiği gibi uyumluluğu da reddetmiştir..
Bu sebeple, toplumla ve ana akımla bağlantılı olan her şeyle uyumsuz olmayı tercih etmiştirler.
Anti-militarizm
Punkların tamamına yakını, otoritenin en uç noktası olan ve neredeyse punkın savunduğu ilkelerin tamamının karşıtı olarak görülen askeri düzenleri, silahlı kuvvetlerin kullanımını reddetmektedir. Fakat aynı zamanda, kimi amaçların gerçekleştirilmesi için şiddet kullanımını destekleyen punkların da varolduğu gerçeği bu ilke ile çelişmektedir.
Kapitalizm Karşıtlığı
Punk, anti-kapitalist bir kültür olarak ortaya çıkmış ve paralı köleliğe karşı çıkmıştır. Kapitalizmi, otoriter, sömürücü, eksik ve sahtekar olarak tanımlar. Kimi punk toplulukları tüketim karşıtlığı ve kendin yap etiğine bağlıdır. Hatta kimi zaman, marketlerden hırsızlık yapmak ve çöp karıştırmak bir yaşam biçimi olarak kabul görebilir. Diğer punklarsa şarkılarında daha iyi yaşam standartları, daha adil ticaret ve işyerinde ayrımcılığa son verilmesi gibi konuları işlemişlerdir. Eleştirmenlerse, Kendin Yap etiğinin aslında doğal bir kapitalistlik içerdiğini iddia ederler. Çoğu zaman punkın anarşist, sosyalist söyleminin altında aslında serbest piyasa ekonomisini destekleyen görüşlere sahip olduğu söylenmektedir.
Laiklik ve Maneviyat
Pek çok punk maneviyatın kişinin kendi seçimine kalması gerektiği görüşünü savunur. Kilisenin otoritesi ve dinin uyumluluğa yönlendirmesi sebebi ile punklar genelde ateisttir veya ana akım dinlerden uzak durup farklı ruhsal yaşamlar sürmeyi tercih etmiştirler. Organize bir dinin, toplumu kontrol etmek ve uyutmak için kullanıldığını ve bunun insanlık için faydadan çok zarar getireceğini söylerler.Fakat tüm bunların yanı sıra, Hıristiyan ve Müslüman punklar da vardır, onlar dinin punk olmaya engel teşkil etmediğini söylerler ve bunun için Hıristiyan Anarşizmini referans gösterirler. Müslüman Punklar genellikle Straight Edge akımına dahildirler.
Milliyetçilik Karşıtlığı
Solcu punkların büyük kısmı hükümetlerini aşağılarlar ve dolayısıyla milliyetçilik, vatanseverlik ve ırkçılık gibi kavramlarla araları pek iyi değildir. Milliyetçilik çoğu zaman devletin, halktan kolayca destek almak için kullandığı bir beyin yıkama aracı olarak görülüp dışlanır. Eski Sovyet ülkelerinin punkları vatanseverlik propagandalarına karşı durarak anti-sovyetçi ve anti-vatansever olmuşturlar
Fakat Nazi Punklar, solcu punkın bu duruşundan rahatsız olmuş ve onları komünist olmakla suçlamışlarıdır. Fazlasıyla milliyetçi ve hatta ırkçıdırlar. Dazlaklarla birlikte düzenlenen Komünizm Karşıtı Rock festivalinde çalan Skrewdriver gibi gruplar vardır.
Medya
Çoğunlukla, medya, punk camiasında halkı kontrol etmek için kullanılan bir propaganda aracı olarak görülmüştür. ‘’Medyadan nefret etme, medya sen ol’’ sloganıyla harekete geçen punklar sistemin elinde olan yayınları okumaktansa kendi yayınladıkları fanzinleri okumayı tercih etmişlerdir.
Çevrecilik
Punkların bir kısmı çevrecidir. Genelde derin ekoloji olarak bilinen ve insanı doğanın merkezine koyan anthropocentric görüşü reddeden çevrecilik görüşünü benimsemiştirler. Bunun yanı sıra yeşil-anarşist görüş çerçevesinde doğal yaşama saygı, sosyal ekoloji, ilkelcilik kabul edilen kavramlar olmuştur.
Fakat çevreciliği hippielik olarak gören bir kesim de vardır ve bunu punkın gerçek amaçlarından uzaklaşmak olarak görürler.
Vejeteryanlık, Veganlık ve Hayvan Hakları
Bir inanışa göre insanların hayvanlara davranışları psikolojik olarak birbirlerine davranışlarıyla yakından ilişkilidir. Bu da, hayvanların yiyecek, giysi ve deney malzemesi olarak kullanımını içerir, bu tür davranışçıları türcülük olarak görür ve ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi gibi olgularla aynı kefeye koyarlar.
Ayrıca vejeteryan ve vegan olan pek çok Punk vardır. Diğerleri ise hayvanların giyim malzemesi, kozmetikte ve bilimde deney malzemesi olmalarını şiddetle reddederler.
Diğer Punk İdeolojileri
Yukardaki ideolojinin yanı sıra Punkın altkültürlerinde kendine yer edinmiş başka idealler de vardır.
Nazi punklar, fazlasıyla milliyetçi, faşist, ırkçı ve komünizm karşıtıdır.
Hardline straight edge punkları derin ekoloji, hayvan özgürlüğü gibi kavramları kabul etmekle birlikte, İbrahim dinine düşkündürler ve uyuşturucu, alkol kullanımını redderler.
Riot Grrrl hareketi üçüncü dalga feminizmi punk hareketine taşıyarak cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkmışlar ve eşcinsel kültürün kendisini ifade edebilmesini ve serbestliğini savunmuşlardır.
Oi! hareketi punkları kendilerini sosyalist işçi sınıfından biri olarak görmüş ve şarkılarında işsizlik, geçim sıkıntısı gibi konuları işlemiştir. Fakat aynı zamanda kimi Oi! şarkıları sokak kavgaları, futbol maçları, bira gibi günlük konular işlemiştir. Dazlak kültürü ile fazlasıyla bağlantısı olduğundan dolayı ırkçılıkla suçlanmıştır. Irkçı Oi! punkları olduğu gibi, bu imajı yıkmaya çalışan ırkçılık karşıtı Oi! grupları da vardır.
Punklar kimi zaman nihilist oldukları gerekçesiyle eleştirilmişlerdir ve bunda en önemli etken Sex Pistols gibi grupların nihilistik ve ego merkezci şarkı sözleri etkili olmuştur. Fakat nihilizm anarşizmle fazlasıyla çelişmektedir.
Kimi punk gruplarıysa politik olmamakla eleştirilmektedir. Fakat en ana akım pop punk grupları bile albümlerine hükümeti, savaşı veya gidişatı eleştiren bir iki parça koymaktadır.
Estetikler Müzik
Punk, ilk gününden bu yana değişti, gelişti ve pek çok çeşitlere bölündü. Bunun içinde daha harmonik olan folk-punk gibi tarzlar olsa da, asıl nostaljik (fakat hala güncel) olan tarz 80lerdeki peace-punk veya anarcho-punk, daha agresif olan hardcore ve bunların alttürleridir. Genel olarak punk müzik gürültülü, hızlı ve didaktiktir. Gürültü ve hız, sabırsızlığı, huzursuzluğu ve öfkeyi ifade eder. Büyük plak şirketlerinin sanatçıların yaratıcılıklarını gölgelemekte olduğuna inanılır.
Moda
Punkların giyim tarzı, onların toplumla ve diğer alt kültürlerle (hippieler gibi) olan uyumsuzluklarını yansıtıyordu. İdeolojinin dışavurumu olan punk modası öfkeli, uyumsuz ve renkliydi. Şok edici tarzın oluşturulmasında Futurist akımdan etkilenilmiştir. Hareket her gün kullanılan nesnelere farklı anlamlar yüklenmesi idi, örneğin çengelli iğneler veya güvenlik işaretleri giyim malzemesi olabilirdi.
Punkları, köleliğin sembolü olan ağır zincirler, bileklikler, kurşun kaskları (anti-militer ve polis karşıtlığının göstergesi olarak), giymiş olarak görebilirdiniz. Punklar çoğu zaman siyasi olarak anlam taşıyan piercingler taşır ve dövmeler yaptırırlar. Tüketim karşıtlığının göstergesi olarak da ikinci el mağazalarından giyinirler.
Görsel Sanatlar
Punk görsel sanat, albüm kapaklarında net mesajlar vermek veya şok edici konser afişleri hazırlamak için kullanılıyordu. Fanzinlerin sahip olduğu ilkel görsellik ve siyah-beyaz kullanımın ön plana çıkması zorunluluktan meydana çıksa da, -zira bu fanzinler fotokopi makineleriyle çoğaltılırdı- bu kültürün önemli bir parçası haline geldi.
Davranış
Kendin Yap Etiği (D.I.Y.)
1970'lerin sonlarında başkaları tarafından kontrol edilmeyi reddeden punklar kendi müzik şirketlerini kurdular, kendi kültürlerini ve kendi iletişim ağlarını kurdular. Bu da kendin yap etiğini ortaya çıkardı. Etik, ‘‘Ortada bir problem varsa kendin çöz, başkasından bekleme’’ olarak özetlenebilir.
DOĞRUDAN EYLEM
Punklar, boykotlar, protestolar ve kimi zaman özel mülke şiddet içeren doğrudan eylemlere katıldılar. Kimi zaman benzin istasyonlarını bombaladılar, hayvanlar üzerinde deney yapan laboratuarları yıktılar ve bazı binaları ve araçları (özellikle askeri) sabotaj ettiler. Pek çok punk bu tür eylemleri sosyal değişim için gerekli olduğu zamanlarda desteklediklerini söylemektedir, özellikle başka çare kalmadığında direk olarak sorunun çözülmesi ancak bu yolla sağlanabilmektedir.
Satılmamak
Satılmak, punk jargonunda, güç, para, statü, iktidar gibi sebeplerle inanç ve eylemlerden vazgeçmek ve punk hareketinden uzaklaşmak anlamındadır.
Punkların, büyük şirketlerle anlaşma yapmaktan hoşlanmadıklarından aralarında kurdukları birçok bağımsız plak şirketi vardır ve bu şirketler az sayıda basılan ve ucuz satılan albümler hazırlar ama sanatçıya olabildiğince özgür olma fırsatı verir sansürcülük yapmazlar.
Kimi zaman bazı gruplar, bağımsız şirketlerle çalışmak yerine, daha geniş bir alana seslerini duyurmalarını sağlayan büyük plak şirketlerini seçerler. Bu konu punk camiasında tartışmalara sebep olur, kimileri bu tür grupları camiaya ihanet eden, kendilerini şirketlere satmış kişiler olarak görürken diğerleri bu grupların seslerini daha büyük bir kitleye yayarak bu şekilde harekete güç kattıklarını savunur.
Satılmanın başka bir anlamı ise tarzını değiştirmek ve ticari rock müzik veya ana akım pop müzik yapmaya başlamaktır. Bu doğal bir sanatçı gelişimi sebebi ile veya punkın sınırları olduğu bilincine varılması ile olabilir.
Punk İdeolojisine getirilen eleştiriler
Punk ideolojisi içten ve dıştan eleştirilmektedir. Anarko punk grubu Crass, “White Punks on Hope” şarkısında ideallerinden vazgeçen ve satılmış insanları eleştirirken “Punk Is Dead” (punk öldü) şarkısında punkın şirketlerce ticarileştirildiğini savunmuştur.
Kimi zaman Punkların “‘’mohikan saçlı hippiler”’’ olduklarını söyleyen muhalif punk grupları çıkmıştır.
Dışardan da eleştiriler vardır. Jim Goad isimli yazar, punkların fakir gibi görünen ama aslında orta sınıftan insanlar olduklarını, kendin yap etiğinin ortaya özgün bir şey çıkarmadığını ve kalitesiz ürünler için bir bahane olduğunu, punkın artık modası geçmiş bir ana dalga akımı olduğunu iddia etmiştir.
Kimi zamansa punkın tıpkı goth, black metal gibi asi bir hareket olduğu iddia edilmektedir.
"http://tr.wikipedia.org/wiki/Punk_ideolojisi" adresinden alındı.
Punk ideolojisi
Punk ideolojisi, Punk Kültürü ile ilişkili olarak ortaya çıkan siyasi görüşler bütünüdür.
Temel amacı olabildiğince fazla özgürlük tanımak olan düşünce sistemi, bireycilik, otorite karşıtlığı, şart olmamakla beraber politik anarşi, özgür düşünce ve ahlakı içerir. Punk’ın dünyaya karamsar bir bakışı vardır çünkü modern uygarlık insanlık üzerinde bilinçli bir baskı kurmaktadır. Punk, düşüncelerini Punk rock, fanzinler ve konuşma yoluyla yaymaya çabalar.
İnsanları şok etme, isyan ve hoşnutsuzluk ile başlayan dalga, daha sonra sosyal aktivizme dönüştü. MC5, Discharge, Black Flag, The Stooges, Dead Kennedys, Bad Religion, Anti-Flag, Crass, Conflict, ve Subhumans gibi gruplar ideolojinin şekillenmesinde fazlasıyla rol oynadılar. Bu gruplar şarkı sözleri arasına ciddi dünya meseleleri hakkında önemli tespitler yerleştirdiler ve gençleri dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için çağrıda bulundular. Bu ruh günümüze kadar devam etmiştir, bugün hala yapılan punk rock albümlerinde siyasi meseleler hakkında sözler bulunur.
Punk’ın dayalı olduğu ideoloji genelde Anarşidir, fakat başka ideolojilerle de birlikte anıldığı olmuştur, bunlar arasında liberal, sol liberal, sosyalizm, Anarşist komünizm, ve hatta neo-Nazizm vardır.
Çoğunlukla solculukla bağlantılı görülmektedir, fakat punklar çoğu kez solcuları en az sağcıları eleştirdikleri kadar şiddetle eleştirmektedir. Punklar kendilerini punk olarak adlandırır ve ne sol ne de sağ ile ilişkili olmadıklarını söylerler.
Temel amacı olabildiğince fazla özgürlük tanımak olan düşünce sistemi, bireycilik, otorite karşıtlığı, şart olmamakla beraber politik anarşi, özgür düşünce ve ahlakı içerir. Punk’ın dünyaya karamsar bir bakışı vardır çünkü modern uygarlık insanlık üzerinde bilinçli bir baskı kurmaktadır. Punk, düşüncelerini Punk rock, fanzinler ve konuşma yoluyla yaymaya çabalar.
İnsanları şok etme, isyan ve hoşnutsuzluk ile başlayan dalga, daha sonra sosyal aktivizme dönüştü. MC5, Discharge, Black Flag, The Stooges, Dead Kennedys, Bad Religion, Anti-Flag, Crass, Conflict, ve Subhumans gibi gruplar ideolojinin şekillenmesinde fazlasıyla rol oynadılar. Bu gruplar şarkı sözleri arasına ciddi dünya meseleleri hakkında önemli tespitler yerleştirdiler ve gençleri dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için çağrıda bulundular. Bu ruh günümüze kadar devam etmiştir, bugün hala yapılan punk rock albümlerinde siyasi meseleler hakkında sözler bulunur.
Punk’ın dayalı olduğu ideoloji genelde Anarşidir, fakat başka ideolojilerle de birlikte anıldığı olmuştur, bunlar arasında liberal, sol liberal, sosyalizm, Anarşist komünizm, ve hatta neo-Nazizm vardır.
Çoğunlukla solculukla bağlantılı görülmektedir, fakat punklar çoğu kez solcuları en az sağcıları eleştirdikleri kadar şiddetle eleştirmektedir. Punklar kendilerini punk olarak adlandırır ve ne sol ne de sağ ile ilişkili olmadıklarını söylerler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)