Bu Blogda Ara

4 Şubat 2011 Cuma

Bireysel ve Toplumsal Anarşistler Arasındaki Ayrımlar Nelerdir ?


Anarşistler, bazı temel fikirleri tümü paylaşmakla beraber, insan özgürlüğüne en uygun ekonomik düzenlemeler konusundaki görüşlerine dayanılarak bazı geniş kategorilerde sınıflandırılabilirler.Ama yine de, tüm anarşist görüşler temel bir yaklaşımı paylaşırlar.

Rudolf Rocker'ın sözleriyle:

"Sosyalizmin kurucularıyla ortak olarak, Anarşistler tüm ekonomik tekellerin yıkılmasını ve kullanımı hiçbir ayrım yapılmadan herkese açık olmak üzere, toprak ve üretim araçlarında ortak mülkiyeti talep ederler; çünkü kişisel ve toplumsal özgürlük, ancak herkese eşit ekonomik imkanların sağlanması temelinde tasavvur edilebilir. Bizzat sosyalist hareketin içinde Anarşistler, tarihte ekonomik sömürünün her zaman siyasi ve toplumsal baskı ile yan yana bulunması nedeni ile, kapitalizme karşı savaşımın siyasi gücün tüm kurumlarına karşı savaşım olduğu görüşünü temsil ederler. İnsanın insan tarafından sömürülmesi ve insanın insan üstünde tahakkümü birbirinden ayrılamaz, ve her biri diğerinin koşuludur. [Anarcho-Syndicalism, s. 17-18].

İşte bu genel çerçeve içinde anarşistler görüş ayrılıklarına sahiptirler. Her ne kadar her birinin ekonomik düzenlemeleri tamamı ile birbirini dışlamasa da, temel ayrım "bireysel" ve "toplumsal" anarşistler arasındadır. Bunlardan, toplumsal anarşistler (komünist-anarşistler, anarko-sendikalistler ve diğerleri) her zaman geniş bir çoğunluğu oluştururken, bireysel anarşizm ise genel olarak ABD ile sınırlı kalmıştır.

Bu kısımda anarşist hareket içinde yer alan bu ana akımlar arasındaki farkları ortaya koyacağız. Az ileride anlaşılacağı üzere, hem toplumsal hem de bireysel anarşistler devlet ve kapitalizme  karşı çıkarken, özgür toplumun doğası (ve nasıl ulaşılacağı) konusunda birbirlerinden farklılaşırlar. Kısaca, toplumsal anarşistler toplumsal sorunlara komünal çözümler bulunmasını, ve iyi bir toplumun (yani bireysel özgürlüğü koruyan ve geliştiren bir toplumun) komünal bakış açısının olması gerektiğini savunurlar. Bireysel anarşistlerse, isimlerinden de anlaşılacağı üzere, bireysel çözümlerin taraftarıdırlar ve yine iyi bir toplumun bireysel bakış açısına sahip olması gerektiğini savunurlar.

 Fakat bu okulların ayrılıkların onların ortak noktalarını gölgelemesine müsade etmemeliyiz; yani bireysel özgürlüğü azamileştirme, devlet ve kapitalist hakimiyet ile sömürüyü sona erdirme istekleri.

Bu önemli anlaşmazlıklara ek olarak, anarşistler sendikalizm, pasifizm, "yaşamtarzı", hayvan hakları ve diğer bazı konularda da görüş ayrılıklarına sahiptirler; ancak yine de bu ayrılıklarına rağmen bunlar aslında anarşizmin farklı yönlerini temsil etmektedir. Bazı temel fikirler hariç olmak üzere, anarşist hareket (aynen yaşamın kendisinin olduğu gibi) devamlı bir değişim süreci, tartışması ve düşüncesi içindedir -- özgürlüğe oldukça fazla değer veren bir hareketten bekleneceği üzere.


Kağıtlarımızı açık oynamak için, bu SSS (Sıkça Sorulan Sorular)'ın yazarları kendilerini anarşizmin "toplumsal" kanadı içine yerleştirmektedirler. Bu bizim bireysel anarşizmle ilintili pekçok önemli fikri gözardı edeceğimiz anlamına gelmemektedir; biz sadece hem bireysel özgürlüklerin varolması için gerekli güçlü bir temeli oluşturmakta, hem de bizim yaşamayı arzuladığımız toplumu daha yakından temsil etmesi noktalarında, toplumsal anarşizmin modern toplum için daha uygun olduğu görüşündeyiz.
 

A.3.1    Bireysel ve Toplumsal Anarşistler Arasındaki Ayrımlar Nelerdir ?

Her ne kadar bu iki kampta da yer alan anarşistler, diğer kampın önerilerinin bir çeşit devlet yaratılması ile sonuçlanacağını iddia ederlerse de, toplumsal ve bireysel anarşistler arasındaki farklılıklar çok büyük değildir. Her ikisi de devlet-karşıtı, otorite-karşıtı ve anti-kapitalist'dir. Temel farklılıklar iki yönlüdür.

Birincisi hemen, şu anda yapılması gereken eylem metodları hakkındadır (yani, anarşinin ortaya çıkacağı tarz ile ilgili). Bireyciler, genellikle eğitim ve alternatif kurumlar --yardımlaşma bankaları, birlikler, komünler gibi, oluşturulmasına öncelik verirler. Genellikle, grev ve diğer şiddet-dışı toplumsal protesto biçimlerini desteklerler (kira grevleri, vergilerin ödenmemesi vb.). Onlar, bu tip faaliyetlerin mevcut toplumu giderek hükümetsizliğe, ve böylece de anarşist bir topluma doğru geliştireceğini iddia ederler. Asıl olarak devrimci değil, evrimcidirler ve toplumsal anarşistlerin devrimci durumlar yaratmak için doğrudan eylem kullanılması metodunu onaylamazlar.

Onlara göre devrim kapitalist mülkiyete el kolmayı, yani otoriter araçların kullanılmasını gerektirdiği için anarşist ilkelerle çelişir. Bunun yerine servetin, mülkiyetin yeni ve alternatif bir ekonomik sistemin araçları kullanılarak (yardımlaşma bankaları ve kooperatifler çerçevesinde temellendirilen) ortadan kaldırıldığı bir topluma ulaşmayı hedeflerler. El koyma ile değil, reform aracılığı ile sağlanan anarşizmle böylece genel "toplumsal tasfiye(ing. liquidation) kolayca gerçekleştirilebilir.

Toplumsal anarşistlerin çoğu, eğitimin ve alternatifler (liberter birlikler gibi) yaratılmasının gerekliliğini kabul ederler, ama bunların kendi başlarına yeterli olmadığına inanmaktadırlar. Her ne kadar kapitalizmin içinde, toplumsal mücadelelerle gerçekleştirilecek reformların liberter eğilimleri arttırmasının önemini gözardı etmeseler de, kapitalizmin parça parça reforme edilerek anarşizme dönüştürülebileceğini de düşünmemektedirler.

Aynı zamanda, otoriteyi (ister devlet olsun ister kapitalist) yıkmanın otoriterce olmadığından hareketle, devrimin anarşist ilkelerle çatışma içinde olduğunu da düşünmezler. Yani, toplumsal devrim ile kapitalist sınıfın tasfiye edilmesi ve devletin yıkılması; doğası itibari ile, büyük bir çoğunluğu yöneten ve sömürenlere karşı yürütüldüğü için otoriter değil, liberter bir harekettir. Kısacası, toplumsal bir devrimle kapitalist sistemi yıkmayı çabalarken, sistemin içinde liberter eğilimleri güçlendirmeye çalışan, toplumsal anarşistler genellikle evrimciler ve devrimcilerdir. Ama, bazı toplumsal anarşistlerin tamamen evrimci olmasından anlaşılacağı üzere, bu farklılık toplumsal anarşistleri bireycilerden ayıran en önemli farklılık değildir.

İkinci temel ayrım noktası ise önerilen anarşist ekonominin biçimi hakkındadır. Bireyciler, toplumsal anarşistlerin ihtiyaç-temelli sisteminin yerine, dağıtımın piyasa-temellinde yapıldığı bir sistemi tercih ederler. Her ikisi de mevcut kapitalist mülkiyet sisteminin ortadan kaldırılması gerektiği konusunda hemfikirdirler, ve kullanım hakları mülkiyet haklarının yerini almalıdır (rantın, faizin ve kârın ortadan kaldırılması; ya da bireysel anarşistlerin bu üç kutsal olmayan üçlemeyi adlandırırken tercih ettikleri isimle "usury"). Öz olarak, her iki akım da Proudhon'un klasik çalışması What is Property ?'nin görüşlerini takip ederek, özgür toplumda kontrol'ün (ing. possession) mülkiyetin yerini alması gerektiğini savunurlar (anarşistlerin mülkiyet hakkındaki tartışmaları için Kısım B.3'e bakınız).

Fakat bu kullanım-hakları anayapısı içinde, anarşizmin iki okulu farklı sistemler önerirler. Toplumsal anarşistler komünal (ya da toplumsal) sahiplik ve kullanımı savunurlar. Bu kullandığınız şeylerin yaratılmasında kullanılanlar hariç, kullandığınız şeyler için kişisel sahipliliğin hala varolduğu, ama üretim ve dağıtım araçlarında toplumsal sahipliliğin olduğu bir sistemi ifade eder (kolunuzdaki saat sizindir, ama saat fabrikası insanlara aittir" [Alexander Berkman,The ABC of Anarchism, s. 68]). Berkman "güncel kullanımın sadece bir tanımlama olduğunu --sahiplilik değil ama kontrol için" olduğunu, ve "örneğin, kömür işçileri kömür ocaklarının başında olacaklardır; ama sahibi olarak değil de işleten bir mümessil olarak . . .

Topluluğun faydasına işbirliği ile idare edilen kolektif sahiplik, kâr güdüsü ile beslenen özel kişisel mülkiyetin yerini alacaktır." [aynı yer (a.y.), s. 69]. Bu sistem işçilerin kendi kendilerini yönetmesi ve (pekçok toplumsal anarşistin kabullendiği üzere) emeğin ürününün serbest paylaşımı ilkelerine dayanır (yani, paranın olmadığı bir ekonomik sistem). Karşılıkçılar (ing. mutualists) gibi bazı toplumsal anarşistler ise, bu tip bir hürriyetçi (ya da özgür) komünizm sisteminin karşısındadırlar, fakat genel olarak toplumsal anarşistlerin çoğunluğunun paranın kullanımının sona ermesi ve böylece alım, satımın ortadan kalkması konusunda hemfikir olduğunu söyleyebiliriz.

Bunun tersine bireyci anarşistler bu kullanım-hakları sisteminin işçilerin emeğinin ürününü de içermesini kabul etmezler. Toplumsal sahipliliğin yerine bireyci anarşistler, işçilerin kendi üretim araçlarına sahip olacağı ve emeklerinin ürününü diğer işçilerle serbestçe değişebilecekleri, daha piyasa temelli bir sistem önerirler. Kapitalizmin gerçekte serbest piyasa olmadığını iddia ederler.

Aksine, kapitalistler ekonomik ve toplumsal güç yaratmak ve sonra da onu korumak (diğer bir deyişle, emekçi sınıfı için piyasa disiplini, yönetici sınıf için ise devlet yardımı) için, devlet aracılığı ile piyasayı adeta zincire vurmuşlardır. İşte bu devlet tekelleri (para, toprak, dış ticaret tarifeleri ve patentler) yaratmıştır, ve kapitalist mülkiyet ilişkilerinin devletçe uygulanması ekonomik eşitsizlik ve sömürünün kaynağıdır. Hükümetin ortadan kaldırılması ile gerçek serbest rekabetin oluşacağını ve bunun da kapitalizmin ve kapitalist sömürünün sonunun gelmesini sağlayacağını savunurlar (bu argümanın mükemmel bir özeti için bakınız, Benjamin Tucker'ın State Socialism ve Anarchism).

Bireyci anarşistler üretim araçlarının (toprak hariç) bireysel emeğin ürünü olduğunu öne sürerek, bu nedenle insanların eğer isterlerse kullandıkları üretim araçlarını satabileceklerini savunurlar. Ama, kapitalist anlamdaki mülkiyet haklarını redderek, onun yerine "ikamet (ing. occupancy) ve kullanım" sistemini desteklerler. Eğer üretim araçları, örneğin toprak, kullanılmıyorsa yeniden ortak mülkiyete dönüştürülür ve diğerlerinin kullanımına sunulur. Onlara göre, bu sistem --bunu karşılıkçılık olarak adlandırırlar, üretimin işçiler tarafından kontrolünü sağlayacak, ve kapitalist sömürü ve tefeciliği sona erdirecektir.

Bu ikinci ayrım en önemli olanıdır. Bireyciler bir topluluğa katılmaya zorlanmaktan ve böylece özgürlüğünden yoksun bırakılmaktan çekinirler (diğerleri ile serbest olarak değişim özgürlüğü dahil olmak üzere). Max Stirner bu durumu iyi saptamıştır; "Komünizm, tüm kişisel mülkiyeti ortadan kaldırarak, genellik ya da kolektivite adı altında beni bir başkasına daha fazla bağımlı hale getirir... (bu da) benim serbest hareketimi sınırlayan, üzerimde bir hakim gücün oluşması durumudur.

 Komünizm doğru bir şekilde bireysel sahiplerden çektiğim baskıya karşı isyan eder; ama bundan daha korkunç olanı ise kolektivitenin ellerine verdiği güçtür." [The Ego and Its Own, s. 257]. Benzer şekilde Proudhon komünizmde komünün sahip haline geldiği, ve bu nedenle kapitalizm ve komünizmin her ikisinin de mülkiyete ve otoriteye dayandığını söyleyerek; komünizme karşı durur (Mülkiyet Nedir ? adlı kitabının"Komünizmin özellikleri ve mülkiyet" adlı kısma bakınız).

Bu nedenle bireysel anarşistler komünizmin bireyi toplum veya komüne tabii kıldığı noktasından hareketle toplumsal sahipliğin bireysel özgürlükler için tehdit oluşturduğunu ifade ederler.

Yine bireysel ahlâk gözönüne alındığında, "toplum"un işçiye ne üretmesi ve emeğinin ürününden ne alması gerektiğini söylediği noktada da toplumsallaşmanın emeğin kontrolünü efektif olarak imkansız kılacağından korkarlar. Gerçekte, komünizmin (ve genelde toplumsal sahipliğin) patronların otoritesi ve sömürüsü yerine "toplum" tarafından yapılanı koyması nedeni ile kapitalizme benzer olacağını söylerler.

Her ne kadar söylemeye gerek olmasa da, toplumsal anarşistler bu görüşleri kabul etmezler. Stirner ve Proudhon'un yorumlarının doğru olduğunu, ancak bunların sadece otoriter komünizm hakkında geçerli olduğunu söylerler. Kropotkin'in söylediği gibi, "1848 ve öncesinde, [komünizmin] teorisi, Proudhon'un onun özgürlük üstündeki etkileri hakkındaki güvensizliğini tamamen haklı çıkaracak şekilde şekillenmişti.

 Eski Komünizm fikri, yaşlıların ya da bilim adamlarının katı kurallarla rahipleri yönlendirdiği ruhban komünlerinin bir düşüncesiydi. Eğer insanlık böyle bir komünizme doğru yönelseydi, özgürlüğün ve bireysel enerjinin son kırıntıları da yok edilmiş olacaktı." [Act for Yourselves, p. 98]. Kropotkin her zaman komünist-anarşizmin yeni bir gelişme olduğunu ve bu nedenle de 1870'lerden kalma Proudhon ve Stirner tarafından yapılan uyarıların buna karşı söylenmiş kabul edilemeyeceğini savundu.

Bireyin topluma tabii olacağı fikrinin aksine toplumsal anarşistler komünal sahipliğin, her ne biçimde olursa olsun mülkiyet sahibinin gücünü ortadan kaldırarak, yaşamın tüm yönlerinde bireysel özgürlüğü korumak için gerekli çerçeveyi oluşturacağını savunurlar. Buna ek olarak, tüm bireysel "mülkiyet"in yokedilmesi görüşünün aksine, komünist anarşistler bireysel sahipliğin ve bireysel alanın öneminin farkındadırlar.

Bu nedenle Kropotkin komünizmin, "hep aynı evin içinde yaşamayı gerektiren ...ve bu  nedenle de hep aynı erkek ve kız kardeşlerle birarada olmayı zorunlu kılan ... tüm toplumu bir aile modeli içinde yönetme arzusunun, ... her bireye olabildiğince özgürlük ve ev hayatı sağlamayı garantilemeyi denemenin aksine bu şekildeki 'büyük aile'yi dayatmasının en büyük hatası" olduğunu söyler [Small Communal Experiments and Why They Fail, s. 8-9]. Anarşist-komünist hareketin amacı, yine Kropotkin'den alıntılarsak, "toplanmış ya da üretilmiş olan ürünün herkesin kullanımına [ÇN.
sunacak], kendi evinde nasıl arzularsa öyle tüketmesi serbestliğini tanıyacak şekilde" olmasını sağlamaktır [The Place of Anarchism in the Evolution of Socialist Thoght, s. 7]. Bu bireysel zevk ve arzuların, yani bireyselliğin ifade edilmesini sağlayacaktır --hem üretimde hem de tüketimde, toplumsal anarşistlerin işçilerin kendi-yönetiminin yılmaz destekçesi oldukları noktasında.

Bu nedenle, Bireyci Anarşistlerin komünizme karşı çıkmaları, devlet ya da otoriter komünizme karşı çıkma bağlamında geçerli olsa da, komünist-anarşizmin temel doğasını ihmal etmektedir. Komünist anarşistler bireyselliği komünlükle değiştirmezler, sadece komünü bireyselliği savunmakta kullanırlar.

Bireyci Anarşistlerin korktuğu, toplumun bireyi kontrol etmesinin aksine, toplumsal anarşizm bireyselliğe ve bireyselliğin ifade edilmesinin önemini vurgularlar:

"Anarşist Komünisler tüm zaferlerin en değerlisini --bireysel özgürlük-- savunurken, onu genişleterek ve politik özgürlüğün olmazsa olmaz koşulu olan güçlü temeline --ekonomik özgürlük-- oturturlar; tanrıyı, evrensel tiranı, kral tanrıyı ve meclis tanrısını reddetmiş olan bireylere, kendisini aslen bahsedilenlerden daha korkunç olan bir tanrıya --Toplum tanrısı-- tabii kılmasını, ya da kendi bağımsızlığından, iradesinden, zevklerinden değişerek vazgeçmesini ve daha önce çarmıha gerilmiş tanrısına yaptığı asketizm01 yakarmalarını tekrarlamasını istemez. Aksine, ona 'hiçbir toplum, birey özgür olmadıkça özgür olamaz' denildi!... [a.y., s. 14-15].

Buna ek olarak toplumsal anarşistler her zaman gönüllü kolektifleştirmenin gerekliliğinin farkındadırlar. Eğer insanlar kendi başlarına çalışmak isterlerse bu sorun yaratmaz (Kropotkin'in The Conquest of Bread, s. 61 veAct for Yourself, p. 104-105'e bakabilirisiniz; ayrıca Malatesta'nınLife and Ideas, s.99 ve a.103'e de bakılabilir). Bunun yanısıra, toplumsal anarşistler için birlik (ing. association), ancak onu oluşturan insanların faydasına varolabilir; bunun anlamı, [birlik] insanların ortak ihtiyaçlarını karşılamak için yardımlaşmalarının bir aracıdır. Bu nedenle tüm anarşistler, anarşist toplumun temeli olarak serbest anlaşmalarının önemine dikkat çekerler.

 Yani tüm anarşistler Bakunin'in şu sözlerine katılmaktadırlar:

"Özgür toplumda, kolektivizm yukardan dikte edilerek değil, aşağıdan gelen kendiliğinden oluşmuş hareketlerin olayları dayatması ile gerçekleşebilir." [Bakunin on Anarchism, s. 200].

Eğer bireyciler kendileri için çalışmayı ve malları diğerleri ile değiştirmeyi arzularsa, toplumsal anarşistlerin buna hiç bir itirazı olmaz. Dolayısıyla bizim yorumumuz bu iki anarşizm biçiminin tamamen birbirini dışlamadıklarıdır. Bireysel Anarşistler komünal birlikleri de içeren bir yapı içinde, bireylerin kendi sahipliliklerini kendilerine uyan şekilde toplamalarına izin verirken, toplumsal anarşistler bireyin komün'e katılmama hakkının varlığını desteklerler. Ama, eğer serbestlik adı altında, birey başkalarını sömürmek için mülkiyet hakları talebinde bulunursa, toplumsal anarşistler "özgürlük" adı altında devletçiliği yeniden yaratma çabalarının karşısında durmakta gecikmezler.

Anarşistler yönetici olma "serbestliği"ni kabullenmezler. Luigi Galleani'nin sözleriyle:

"Anarşizmin rahat örtüsü altında, bazılarının hükmetme fikrini öne çıkarmaları eğilimi daha az karmaşık değildir ... Hükmetmenin habercileri, bunu kendi egoları adına pratik bireyselliklerinde aklamaktadırlar; ancak diğerlerinin boyun eğen, çekilmiş ve etkisiz egoları üstünde." [The End of Anarchism?, s. 40].

Bunun da ötesinde toplumsal anarşistler için, üretim araçlarının satılabilmesi fikri anarşist toplumda özel mülkiyetin tekrar inşa edilebileceğini anlamına gelir. Eğer "başarısız" rekabetçiler işsizliğe itilirse, ve hayatta kalabilmek için "başarılı" olanlara emeklerini satmak zorunda kalırlarsa; bu otoriter toplumsal ilişkilerin canlanması ve çoğunluğun azınlık tarafından "serbest kontratlar" yolu ile tahakküm altına alınması sonuçlarını doğuracaktır. Bu tip kontratların zorla uygulanması (ve buna benzer diğer başkalarının), tüm olasılıklar dahilinde, "'savunma' başlığı altında devletin tüm fonksiyonlarının tekrar vücuda getirilmesi için yolu ... açar" [Peter Kropotkin, Kropotkin's Revolutionary Pamplets, s. 297].

Liberalizm ve serbest piyasa fikirlerinden en çok etkilenen, etkili anarşistlerden birisi olan Benjamin Tucker da, tüm soyut bireycilik okullarının karşılaştığı sorunlarla yüz yüze geldi --özellikle, "hürriyet"in bir ifadesi olarak otoriter toplumsal ilişkilerin kabul edilmesi. Bunun nedeni ise mülkiyetin devlete olan benzerliğidir. Tucker'a göre devlet iki şeyle nitelendirilebilir; saldırganlık ve "verili bir alanda ve onun dahilinde, kendine tabii olanların daha yetkin bir şekilde bastırılması ve [Ç.N. etkin olduğu alanın] sınırlarınının daha da genişletilmesi amaçları için otoritenin amirliğinin uygulanması"

[Instead of a Book, s. 22]. Öte yandan, patron ve toprak sahibi de belli bir alanda (ilgili mülkiyet) ve onun dahilinde (işçiler ve kiracı köylüler) otoriteye sahiptirler. İlki diğerinin eylemlerini nasıl devlet yurttaşlarını ya da tabii olanlarınkini yapıyorsa, kontrol eder. Diğer bir deyişle, aynı kaynaktan gelmeleri açısından (belli bir alanda gücün ve onu kullanma tekeline sahip olma), bireysel mülkiyet devlet tarafında yaratılan toplumsal ilişkileri aynen yeniden üretir.

Toplumsal anarşistler, Bireyci Anarşistlerin kabul ettiği bireysel mülkiyet ve bireysel özgürlükler kavramlarının, kökeninde otoriter/devletçi doğaya sahip ve bu nedenle de bireysel özgürlüklerin reddedilmesi sonucunu doğuracak, bir toplumsal ilişkiler yapısı oluşturacağını iddia ederler. Malatesta "bireycilerin özgürlüğün soyut kavramına aşırı önem vererek; gerçek, elle tutulur özgürlüğün ancak dayanışma ve gönüllü işbirliğinin sonucu olacağını anlamakta başarısız kaldıklarını ya da yetersiz olduklarını" [The Anarchist Revolution, s. 16] söyler. Böylece, örneğin nasıl yurttaşlık yurtttaşı devlete karşı konumlandırıyorsa, ücretli emek de emeği patronla aynı tip bir ilişki içinde konumlandırır; yani tahakküm ve tabii olma ilişkileri. Aynı şey kiracı köylü ve toprak sahibi arasında da geçerlidir.

Bu tip bir toplumsal ilişki sadece devletin diğer unsurlarını üretmekten öte bir şey yapamaz. Albert Meltzer'in dikkat çektiği gibi, bu ancak ve ancak devletçi yansımalara yol açabilir, çünkü "Benjamin Tucker'ın okulu --bireysellik adına-- işverenlerin 'özgürlüğü'nü garanti altına almak için grevlere müdahale edecek olan bir polis gücünün gerekliliğini savundu. Bireyciler adı altında kabul edilen bu okulun tümü polis gücünün gerekliliğini ve böylece hükümeti, hem de anarşizmin ana tanımı hükümetsizliği kabul ederler." [Anarchism: Arguments For and Against, s. 8]. İşte kısmen bu nedenledir ki, toplumsal anarşistler bireysel hürriyeti korumak için en iyi araç olan toplumsal mülkiyeti savunurlar.

Bireysel mülkiyetin kabul edildiği durumda bu sorun, ancak Proudhon'un (Tucker'in ekonomik fikirlerinin kaynağı olan) birden çok işçi gerektiren durumlarda, işyerini çalıştırmak için önerdiği kooperatifler kurulması ile üstesinden gelinebilir. Bu doğal olarak toprak ile ilgili olarak, toprak sahipliği kurumunu ortadan kaldıracak "işgal [ÇN. kullanmak için ikamet etme anlamında] ve kullanma" haklarını desteklenmesini gerektirir. Ancak kaynağı kullananlar ona sahip olursa, bireysel mülkiyet hiyerarşik bir otoriteye (devletçilik/kapitalizm gibi) yol açmaz.

Bu çözüm, Kısım G de tartışacağımız üzere, Bireyci Anarşistlerce de kabul edilmiş gözüküyor. Örneğin, Josep Labadie'yi oğluna yazdığı mektupta, ücretli emekten ve "diğerlerinin tahakkümünden" bir an önce uzaklaşması çağrısı yaparken buluyoruz [Carlotta Abderson tarafından alıntılanmış,All American Anarchist, s. 222]. Yine Wm. Garry Kline, ABD'li anarşistlerin "servet açısında dikkate değer farklılıklar olmayan, büyük ölçüde kendi işine sahip insanların toplumunu" arzuladığına değinir [The Individual Anarchist, s. 104]. Bu kendi işine sahip bireylerin toplumu görüşüdür ki, onların ülkülerinin gerçek anlamda anarşist olmasını temin eder.

Bunun da ötesinde bireysel anarşistler "tefeciliğe" (ing. usury) saldırırken, piyasalara girmeye engel teşkil eden ve bu nedenle tefeciliği bir başka biçimde yeniden oluşturan sermaye birikimi sorununu gözardı ederler (bunun için kısım C.4, "Neden piyasa büyük firmaların hakimiyetinde"e bakınız). Böylece, Tucker ve diğer Bireysel Anarşistlerin taraftarlığını yaptığı bankalarda "serbest piyasa" uygulaması, kooperatif yatırımın yerine kapitalistlerin ekonomik çıkarlarını gözeten, az sayıda bankanın hakim hale geleceği bir sonuç ortaya çıkarabilir (bu biçimin kooperatiflerden daha yüksek getiri sağlayacağı gözönüne alınırsa).

Bu soruna tek çözüm, Proudhon'un önerdiği gibi bankalarda toplumun sahipliğini ve yönetimini sağlamak olacaktır.

Kapitalist ekonomi içindeki bu gelişme bilindiği için toplumsal anarşistler; toplumsallaşmış, merkezi mekanizmalardan arındırılmış, serbest ve kooperatif  emekçe üretimin yapıldığı bir sistem lehine bireysel anarşistlerin görüşlerini kabul etmezler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder