Bu Blogda Ara

1 Şubat 2011 Salı

DEVLETİN ANA İŞLEVİ NEDİR?


Devletin ana işlevi seçkinlerin aşagi toplumsal katmanlari sömürmesini (yani onlardan ekonomik artik edinmesini) saglamaktir. Devlet temel olarak, Malatesta'nin sözleriyle, "mülkiyet sahiplerinin jandarmasidir.

" (AnarGi, s. 19) (Amerikan "dem...okrasisi"nin Kurucu Babalari'nin vecizesiyle karşilaştiriniz --"ülkeye sahip olanlar onu yönetmelidir", John Jay).

Toplumsal piramidin üst-orta kesiminde yer alanlar da çalişmadan gelir edinmek için --yatirimlardan oldugu gibi-- sik sik devleti kullanirlar; ancak en büyük ekonomik avantajlari seçkinler kazanir --ABD'de nüfusun yüzde birlik bir kesiminin toplam refahin yüzde 40'indan fazlasini kontrol etmesinin sebebi budur.

Bu nedenle devletin toplumdaki asalaklarin sömürücü aygiti oldugunu söylemek hiç de abarti olmayacaktir.

Devlet, [yönetici seçkin sinifin] üyelerinin refah edindikleri belli bazi ekonomik tekelleri koruyarak yönetici seçkinlerin sömürücü ayricaliklarini garanti altina alir. Bu hizmet "özel mülkiyetin korunmasi" olarak adlandirilir ve bunun devletin iki ana işlevinden birisi oldugu söylenir --digeri ise bireylerin "kişi olarak güvencede olmasi"ni [ing. secure in their persons] garanti altina almaktir. Ancak, her ne kadar bu ikinci amaç açiklanmiş olsa da, gerçekte çogu devlet yasasi ve kurumu özel mülkiyetin korunmasi ile ilgilidir. Bu gerçek nedeniyle, "kişi olarak güvende olma", "suçun önlenmesi" gibi referanslarin çogunlukla devletin varliginin rasyonelleştirilmesi, ve seçkinlerin güç ve ayricaliklarinin devamli kilinmasini saglayan bir sis perdesi oldugunu ifade edebiliriz.

Dahasi, her ne kadar devletin kişilerin (özellikle de seçkin kişilerin) güvenligini korumakta ikincil bir çikari olsa da, kişilere karşi işlenen suçlarin büyük bir kismi, devlet-destekli sömürüden kaynaklanan yoksulluk ve yabancilaşmayla ve keza [toplumun] devletin özel mülkiyeti koruyan kendi şiddetli yöntemlerine duyarsizlaştirilmasiyla güdülenmektedir.

Bu nedenle anarşistler, devlet ve neden oldugu suç-yaratici koşullar olmaksizin, merkezsizleşmiş, gönüllü topluluk birliklerinin hala var olabilecek islah edilemez şiddetli insanlarla (cezalandirici degil) şefkatli bir şekilde ilgilenebilmesi mümkün oldugunu savunurlar. Devlet'in, özel mülkiyetle baglantili olan kapitalizm ve otorite ilişkilerinin devamliligini saglayan temel baski mekanizmalarini temsil ettigi açiktir.

Mülkiyetin korunmasi esasen sahip olanlarin sahip olmayanlar --hem bir bütün olarak toplumda, hem de belli bir işçi grubu üstünde belli patronlarin ki gibi özel bir durumda-- üstündeki toplumsal tahakkümünü saglayan bir araçtir. Sinif tahakkümü mülkiyet sahibinin bu mülkiyeti kullanan [işçiler] üstündeki otoritesidir, ve bu tahakkümü (ve yarattigi toplumsal ilişkileri) desteklemek devletin asli işlevidir. Kropotkin'in sözleriyle, "zenginler, devlet makinasi onlari korumayi birakirsa, emekçi siniflar üstündeki iktidarlarinin aninda elden gidecegini iyi bilirler." (Evrim ve Çevre, s. 98)

Diger bir deyişle, mülkiyetin korunmasi ve sinif tahakkümünün desteklenmesi ayni şeylerdir.
Ancak; devletin bu asli işlevi, halkin kendi kendini yönettigi izlenimini yaratan temsili seçim sisteminin "demokratik" maskesiyle gizlenir. Bu nedenle Bakunin, modern devlet, "kapitalist ekonominin başarisi için gerekli olan iki koşulu kendi içinde birleştirir: Devlet merkeziyetçiligi ve .... halkin ... sözde onu temsil eden ancak aslinda onu yöneten bir azinliga fiilen tabi olmasi" (Op. Cit., s. 210) [diye] yazar.

Tarihçi Charles Beard benzer bir noktayi belirtir: "Mademki devletin asli amaci (fiziksel şiddetin bastirilmasinin ötesinde), toplumun üyelerinin mülkiyet ilişkilerini belirleyen kurallari yapmaktir; haklari böylece korunan hakim siniflar, [kendi] ekonomik süreçlerinin devamliligi için gerekli olan daha geniş çikarlarla uyumlu olan bu kurallari mecburen olarak hükümetten edinmelidirler, veya [aksi takdirde] hükümet organlarini kendileri kontrol etmelidirler." (Anayasanın Ekonomik Yorumlanması, Howard Zinn'in alintisi, Op. Cit., s. 89).

Devletin bu rolüne --kapitalizmi ve mülkiyeti, mülkiyet sahiplerinin iktidar ve otoritesini korumak-- Adam Smith de deginmiştir: "Kismetteki eşitsizlik, ... insanlar arasinda daha önce muhtamelen var olamayacak derecede bir otoriteyi ve tabi olmayi ortaya çikarir. Bu, kendi korunmasi için kaçinilmaz bir şekilde gerekli olan, ... (ve) bu otorite ve tabi olmayi devamli kilacak ve güvence altina alacak, belli seviyedeki sivil bir hükümeti ortaya çikarir. Bilhassa zenginler, avantajlarina sahip olmakta onlara yegane güven verebilecek düzeni desteklemekle zorunlu bir şekilde ilgilenirler. Daha düşük zenginlik [sahibi] insanlar [gerektiginde] kendi zenginliklerinin savunulmasinda daha yüksek zenginlik [sahibi] insanlarla birlik oluşturmak amaciyla, daha yüksek [zenginlik] sahipleriyle onlarin mülkiyetlerinin korunmasinda birlik oluştururlar. ...

Onlarin [zenginlerin] daha düşük [seviyedeki] otoritesi [hükümetin] daha büyük otoritesine dayanir; ve [zenginlerin hükümete] tabi olmalari [hükümetin] daha aşagidakileri kendisine tabi kilma gücüne dayanir. Onlar, [hükümetin] onlarin mülkiyetini savunabilmesi ve otoritelerini destekleyebilmesi için, kendi küçük egemenlerinin mülkiyetini savunmakta ve otoritesini desteklemekte çikarlari oldugunu hisseden bir tür küçük asiller sinifi meydana getirirler. Sivil hükümet, mülkiyetin güvenligi için kuruldugu ölçüde, gerçekte zenginin yoksula veya bir miktar mülke sahip olanin hiçbir şeye sahip olmayana karşi savunulmasi için kurulmuştur." (Adam Smith, Ulusların Zenginliği, kitap 5)

Kisacasi, devlet, yönetici sinifin yönetiminin bir aracidir. Bakunin [şöyle söyler]: "Devlet, mülk sahibi siniflarin kitleler üzerindeki örgütlü otoritesi, tahakkümü ve iktidari demektir." (David Deleon'un alintisi, Anarşi'yi Yeniden Keşfetmek, s. 71)

Ancak, anarşistler devletin toplum içindeki ekonomik olarak hakim siniflarin iktidar ve konumunu korudugunu kabullenirken, keza devletin hiyararşik dogasi nedeniyle kendi çikarlari oldugunu öne sürerler. Bu nedenle basitçe toplumdaki ekonomik olarak hakim siniflarin bir araci olarak degerlendirilemez. Devletler, yapilari yüzünden kendi siniflarini, sinif çikarlarini ve ayricaliklarini yaratan kendi dinamiklerine sahiptirler (ve bu, onlarin ekonomik yönetici sinifin denetiminden kaçmalarina, şu veya bu ölçüde kendi çikarlarinin peşinde koşturmalarina imkan tanir). Malatesta'nin ifade ettigi üzere, "hükümet, burjuvaziden kaynaklanmiş olsa da ve onun hizmetçisi ve koruyucusu olsa da, --her hizmetkar ve koruyucuda oldugu gibi-- kendi kurtuluşunu kazanma ve korudugu kim olursa olsun ona hakim olma eglimindedir." (Anarşi, s. 22)

Bu, --modern biçimi içsel olarak kapitalizmle ilişkiyken-- devlet aygitinin (ve yapisinin) çogunluk tarafindan kullanilabilecek bir araç olarak görülemeyecegi anlamina gelir. "Devletin, her Devletin --en liberal ve demokratik biçimde giydiirilmiş olsa bile-- esasen tahakküm ve şiddete, yani despotizme -- gizli ancak hiç de daha az tehlikeli olmayan bir despotizme-- dayanmasi" nedeniyle böyledir. "Devlet", "kuvvet, otorite, hakimiyeti ifade eder; gerçekte eşitsizligi gerektirir." (Michael Bakunin'in Siyasi Felsefesi, s. 211 ve s. 213)

Bu, devlet makinasini kontrol eden bir azinligi kuvvetlendiren hiyerarşik ve merkezileşmiş dogasi nedeniyle böyledir --"(h)er devlet iktidari, her hükümett, dogasi itibariyle kendisini halkin dişina ve üstüne yerleştirir; ve [halki] kaçinilmaz bir şekilde, [halka] yabanci olan ve [halkin] gerçek ihtiyaç ve arzularina aykiri olan bir örgüte ve amaçlara tabi kilar." (Anarşizm Üstüne Bakunin, s. 328)

Eger "tüm proletarya ... hükümet üyesi olacaksa, ... ortada hükümet [ve] devlet olmayacaktir; ancak eger ortada bir devlet varsa, orada yönetilenler ve köleler olacaktir." (Op. Cit., s. 330)

Diger bir deyişle, devlet bürokrasisinin kendisi dogrudan baskicidir ve ekonomik olarak hakim siniftan bagimsiz olarak var olabilir. Bakunin'in kahince sözleriyle: "Tarih boyunca ne gördük? Devlet her zaman bir takim ayricakli siniflarin kaliti olmuştur: papazlik sinifi, asiller, burjuvazi --ve nihayetinde, tüm diger siniflar kendilerini tükettiklerinde, bürokrasi sinifi sahneye çikar ve ardindan Devlet bir makina konumuna düşer --isterseniz yükselir [de diyebilirsinizz]" (Bakunin'in Siyasi Felsefesi, s. 208)

Sovyet Rusya deneyimi analizinin geçerliligine işaret ediyor (işçi sinifi, ekonomik bir sinif yerine bürokrasi tarafindan sömürülmüş ve tahakküm altina alinmişti). Böylece devletin rolü, kapitalist sinifin ve [devletin] kendi çikarlari dogrultusunda bireyin ve bir bütün olarak işçi sinifinin bastirilmasidir. Bu demektir ki, "Devlet örgütü ... azinliklarin kitleler üstünde iktidarlarini kurmak ve örgütlemek için başvurduklari bir kuvvettir."
Kropotkin ardindan, "Devlet ile birey arasindaki mücadelede, anarşistlerin Devlet karşisinda bireyin, [toplumu] ezen otorite karşisinda toplumun yaninda yer almasina" şaşmamak gerektigini belirtir.

Devlet "kapitalizmin çikarina olan bir üstyapiyken", "feodallerin, yargiçlarin, savaşçilarin ve ruhbanlarin çikarlarini sikica birbirine kenetlemek amaciyla yaratilan bir iktidar"dir; ve saf olarak kapitalist/feodal sinifin araci olarak görülemeyecegini eklemeliyiz. Devlet yapisinin ("yargiçlar, savaşçilar", vb.'nin) kendi çikarlari vardir. (Kropotkin'in Devrimci Broşürleri, s. 170 ve s . 192-3)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder