Bu Blogda Ara

4 Şubat 2011 Cuma

Dinsel Anarşistler Var mıdır ?

Evet. Her ne kadar anarşistlerin büyük bir kısmı, köklü bir şekilde insan-karşıtı ve dünyasal otorite ve köleliği olumlayıcı olması nedeni ile, Tanrı fikrine ve dine karşı olsa da; bazı inananlar (dinsel) fikirlerini anarşist sonuçlara vardırmışlardır. Tüm anarşistler gibi, bu dinsel anarşistler de, devlete karşı çıkmalarını, özel mülkiyet ve eşitsizlik bağlamında eleştirel duruşları ile birleştirirler. Diğer bir deyişle, anarşizmin ateist olması gerekmez.

Aslında, Jacques Ellul'e göre, "İncil'de ki görüşler doğrudan anarşizme yol açar, ve bu da Hristiyan düşünürlerle uyumlu olan tek siyasi anti-siyasi duruştur." [Peter Marshall'ın Demanding the Impossible eserindeki alıntısı, s. 75].

Dinsel fikirlerden ilham almış pekçok farklı anarşizm çeşitleri vardır. Peter Marshall'ın dikkat çektiği üzere, "ilk anarşist duyarlılığın açıkça ifadesi, M.Ö. altıncı yüzyılda varolan, eski Çin'de ki Taoist'lere kadar takip edilebilir" ve "Budizm, özellikle Zen formundaki, ... güçlü bir hürriyetçi ruha ... sahiptir." [a.y., s. 53, s. 65].

Bazıları ise anarşist fikirlerini Pagan ve Tinselci etkilerle birleştirir. Ama, dinsel anarşizm genellikle, bizim de yoğunlaşacağımız, Hristiyan Anarşizmi biçiminde şekillenir.

Hristiyan Anarşistler, İsa'nın takipçilerine söylediği, "krallar ve yöneticiler insanlar üzerinde hakimiyet hakkına sahiptirler; aranızda bunun gibi olanlar olmasın" sözlerini ciddiye alırlar.

Benzer şekilde, Paul'un yargısı, "Tanrı'dan başka bir otorite yoktur" toplumda devlet otoritesinin reddedilmesinin bir sonucu olarak değerlendirilir. Bu nedenle, gerçek bir Hristiyan için, devlet Tanrı'nın otoritesine el koymaktadır; ve her bireyin kendini yönetmesi ve Tanrı'nın Krallığının Kendi İçinde Olduğunun (Tolstoy'un ünlü bir kitabının başlığını kullanacak olursak) farkına varması, yine her bireyin kendi sorumluluğundadır.

Benzer şekilde, İsa'nın gönülü yoksulluğu, servetin bozucu etkileri üstüne yorumları ve İncil'deki dünyanın insanlar için ortak olarak faydalanmak üzere yaratıldığı yolundaki ifadeler özel mülkiyetin ve kapitalizmin toplumsal eleştirisi için hep birer temel olarak ele alınırlar. Aslında, ilk Hristiyan kilisesi (her ne kadar daha sonra onları devlet dini içine sınırlandırsa da, kölelerin özgürleşme hareketi olarak kabul edilebilecek olan), radikal Hristiyan hareketlerinde (aslında, İncil tahakküm altında olanların hürriyet özlemlerinin bir ifadesi olarak kullanılagelmiştir, ki bu daha sonra anarşist ya da Marksist terminoloji biçimini almıştır) tekrar, tekrar ortaya çıktığını gözlemlediğimiz maddi malların komünsel paylaşımına dayanmaktadır. Bu nedenledir ki, İngiltere'deki 1381 Köylü Ayaklanması'nda dini lider John Ball şu ifadeyi kullanmıştır:
 

"Adam bellenir ve Eva karışlanırsa, O zaman centilmen kimdir ?"

Hristiyan anarşizminin tarihçesi, Orta Çağ'da Özgür Ruhun Dinsel İnançlara Aykırı Mezhebi (ing. heresy) hareketi, sayısız Köylü ayaklanmaları ve 16. yüzyıl Anabaptistler hareketine kadar uzanır. Hristiyanlık içindeki hürriyetçi gelenek 18. yüzyılda William Blake'in yazılarında tekrar yüzeye çıkar, ve Adam Ballou 1854'te yazdığı Practical Christian Socialism adlı eserinde anarşist sonuçlara varır. Ancak Hristiyan anarşizmi, gerçek anlamı ile anarşist hareketin bir parçası haline ünlü Rus yazarı Leo Tolstoy ile gelmiştir.

Tolstoy İncil'in mesajını ciddiye alarak, gerçek bir Hristiyanın devlete karşı çıkması gerektiği sonucuna varır. İncil'i okumasından, Tolstoy anarşist sonuçlara varır:

"yönetmek güç kullanmak demektir, ve güç kullanmak ise gücün kullanıldığı kişinin yapmaktan hoşlanmadığının ve de gücü kullananın kendisine yapılmasından da kesinlikle hoşlanmayacağının ona [ÇN. gücün kullanıldığı kişiye] yapılmasıdır. Sonuç olarak, yönetmek bize yapılmasını istemediğimiz şeylerin başkalarına yapılması demektir, yani yanlış yapılmasıdır." [The Kingdom of God is Within You, s. 242].

Tüm anarşistler gibi, Tolstoy da özel mülkiyet ve kapitalizme karşı eleştireldir. Henry George gibi (Proudhon gibi onun [ÇN. Tolstoy] üstünde önemli etkisi olmuştur), toprak üzerindeki özel mülkiyete şöyle diyerek karşı çıkar; "toprak mülkiyetinin savunulması ve sonucunda fiyatında yükselme olmasaydı, insanlar bu kadar dar alanlarda kümelenmeyeceklerdi, aksine halen dünyada oldukça bol olan serbest topraklara doğru yayılacaklardı.". Bunun da ötesinde, "bu mücadelede [toprak mülkiyeti için], hiçbir zaman toprakta çalışan değil, aksine daima hükümetin şiddetinde pay sahibi olanlar avantaja sahiptirler." [a.y., s. 307].

Tolstoy, kullanım dışındaki bütün mülkiyet haklarının varolmasının, onların korunması için devlet şiddetini gerektireceğinin farkındadır (iyelik [ÇN. burada kullanım hakkı anlamında]"her zaman gelenekçe, kamuoyunca, adalet ve karşılıklılık hislerince korunmaktadır, ve bu nedenle de şiddet tarafından korunmaları gerekmez." [a.y.].

Aslında, şöyle demektedir:

"Tek bir sahibi olan onbinlerce dönümlük ormanın --binlerce insanın yakacağı yokken-- şiddet kullanılarak korunması gerekir. Aynı şey, pek çok işçinin ve soylarının aldatıldığı ve halen aldatılmakta olduğu, fabrikalarda ve işyerlerinde de geçerlidir. Yine aynı zamanda, tek bir kişi tarafından sahip olunan yüzbinlerce kilelik hububat, kıtlık zamanında üç kat fiyatla satılmak üzere saklanmaktadır." [a.y.].

Tolstoy kapitalizmin bireyleri hem ahlâki hem de fiziksel olarak mahvettiğini ve kapitalistlerin "köle-tüccarları" olduğunu ifade eder. "Sanayici  (ing. manifacturer) gelirini işçilerinkini sömürerek elde eder, ve tüm faaliyeti zorunlu, doğal olmayan emeğe bağlıdır" diyerek gerçek bir Hristiyanın kapitalist olmasının imkansız olduğunu söyler; ve bu nedenle,"öncelikle, kendi kârı için insan yaşamlarını mahvetmekten vazgeçmesi gerekir." [The Kingdom Of God is Within You, s. 338, s. 339].

Hiç de şaşırtıcı olmayacak şekilde, Tolstoy kooperatiflerin "şiddetin tarafı olmak istemeyen aklâklı, kendine saygılı bir kimsenin katılabileceği tek toplumsal faaliyet" [Peter Marshall'ın alıntısı, a.y., s. 378] olduğunu belirtir.

Şiddete karşı çıkmasından dolayı, Tolstoy hem devleti hem de özel mülkiyeti reddeder ve toplumdaki şiddetin sona erdirilmesi ve adil toplum yaratılması için pasifist taktiklerin kullanılmasına çağırır. Nettlau'nun ifadesi ile, o [ÇN. Tolstoy], "şeytana karşı direnilmesini ... öne sürdü; ve direniş yollarından birisine - aktif güç- yeni bir yol ekledi: itaatsizlik yolu ile direniş, pasif güç." [a.y., s 251].

Özgür toplum fikrinde, Tolstoy gözle görülür bir şekilde kırsal Rus yaşamından ve Peter Kropotkin (örneğin, Fields, Factories and Workshops), P-J Prodhon ve anarşist olmayan Henry George'un çalışmalarından etkilenmiştir.

Tolstoy'un fikirleri, İngilizleri Hindistan'dan kovmak için halkından şiddet-dışı direniş uygulamalarını isteyen Gandhi'yi derinden etkilemiştir. Bunun da ötesinde, Gandhi'nin bağımsız Hindistanı köylü komünleri federasyonu olarak tasavvur etmesi de Tolstoy'un özgür toplum görüşüne benzerdir (her ne kadar Gandhi'nin anarşist olmadığını vurgulamamız gerekse de). 1933'te, ABD'de Catholic Worker adlı gazeteyi kuran, inançlı bir Hristiyan pasifist ve anarşist olan Dorothy Day ve Catholic Worker Group yine Tolstoy'dan (ve Proudhon'dan) oldukça etkilenmişti.

Tolstoy'un ve dinsel anarşizmin etkileri, Hristiyanlık fikirlerini işçi sınıfı ve köylüler arasındaki toplumsal etkinlikler ile biraraya getiren, Latin ve Güney Amerika Liberation Theology hareketlerinde de görülebilir (ama Liberation Theology'nin anarşist fikirlerden ziyade, devlet sosyalizmi fikirlerinden etkilendiğine dikkat etmemiz gerekir).

İrlanda'da, Güney Amerika'nın bazı kesimlerinde, ve ondokuzuncu ve yirminci yüzyıl başı İspanyasında olduğu gibi, Kilise'nin de facto siyasi güce sahip olduğu ülkelerde anarşistler tipik olarak din-karşıtıdırlar, çünkü Kilise karşı çıkanları ve sınıf mücadelesini bastırmak için gücünü kullanmaktadır. Böylece, anarşistlerin çoğu ateist (yani Bakunin'in eğer Tanrı varolsaydı, insanoğlunun özgürlüğü ve onuru için, onu ortadan kaldırmak gerekirdi deyişine katılarak) olmakla beraber, anarşizm içinde dinden anarşist sonuçlar çıkarsayan bir azınlık geleneği vardır.

Ek olarak, toplumsal anarşistlerin çoğu, daha büyük kötülüklere karşı durmak için şiddet kullanılması (bazen) gerektiğini görerek, Tolstoycu pasifizmi dogmatik ve aşırı olarak değerlendirirler. Ama anarşistlerin büyük bir kısmı, anarşist bir toplum yaratmanın anahtarının değerlerin herbirinin değişimini sağlamak olduğu konusunda ve genel bir taktik olarak şiddet-karşıtlığının önemli olduğu konusunda, Tolstoyculara katılacaklardır (yine, anarşistlerin ancak çok az bir kesiminin, başka hiç bir seçenek kalmadığı durumlarda, kendini savunma amacı ile olsa bile şiddet kullanımını reddettiğini vurgulamalıyız).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder