Bu Blogda Ara

5 Şubat 2011 Cumartesi

Sokakta: "Televizyonu Parçala!" Performans ( Sokakta Kollektifi )

Sokakta inisiyatifi, kapitalizmin televizyon yoluyla yaşamlarımızı daha da esirleştirdiğine dikkat çekmek amacıyla beyoğlun da önce televizyon karşısında sessizce oturarak daha sonra ne yapılması gerektiğini gösteren bir çalışma yaptılar…

http://vimeo.com/19535879

http://sokakta.blogspot.com/

UYGAR SAHNELERE KARŞI SOKAKLARDAYIZ ...


“İktidar sizi nerenizden yaralıyorsa orası kimliğiniz olur” Milan Kundera


BİZ KİMİZ ?

Bizler, sanatı meta ya dönüştüren endüstri sistemine ve uygar sahnelerine karşı sokaklarda olmayı seçen, yaşadığı toplumu ilgilendiren sorunlar üzerinde sanatımızla düşündürmeyi ve sorgulatmayı amaçlayan, düşlerimizi ve eylemlerimizi sanat ile sokaklarda üreteceğimizi söyleyenleriz.

Bizler, insanların üzerinde olan tüm baskı ve tahakküm araçlarını, hiyerarşiyi, otoriteyi ve sistemin varlığını sürdürmesine yardımcı olan somut ve soyut tüm kurumları ve sanat anlayışlarını reddederek isyan bayraklarımızı çektiğimizi söylüyoruz.

Kapitalizm, tüketim toplumunu oluştururken sanatı kullanarak insanları daha rahat uyuşturmaktadır. Reklamlarda, sinemalarda, müziklerde, fotoğraflarda, kitaplarda ve daha birçok alanda sanatın teknikleri kullanılarak görsel ve duyusal algılarımıza yerleştirilen somut ve soyut temalarla, onların istedikleri şeylere karşı ilgimiz artıyor; satın almamız gerekiyorsa alıyor ya da tam tersi öfke duymamız gerekiyorsa öfke duygularımızı kabartıyoruz.

Yaratılan tüketim toplumunda birey kendisine sunulanın dışına çıkamayacak kadar kısıtlanmış, satın aldıklarıyla kendisini özgür hissedecek kadar yapaylaşmış, sahte olan tüm duygu ve davranışların esiri olacak kadar tüketilmiştir.

Bizler böyle bir gidişatın temellerini atanlara, bireylerin birbirlerine yabancılaşmasından beslenenlere, yeryüzünün şirketlerine, efendilerine ve sanatın patronlarına karşı öfke duyuyoruz.

Sanatı kullanarak değer yargılarımızın her geçen gün kaybolmasını sağlayan, bizleri tüketici konumuna getiren küresel şirketlerin sanatının üreticisi ya da seyircisi de olmak istemiyoruz.

Ekranlarda tüketim propagandası yapan reklamlardan, dört tarafı gökdelenlerle sarılı plazalardan, egzoz kokusuna boğulmuş şehir merkezlerinden nefret ediyoruz.
Doğa üzerinde tahakküm kurarak ve zarar vererek ilerleyen endüstri siteminden, hidroelektrik santraller kuran, ormanları yok ederek villalar yapan, denizlere petrollerini boşaltan, reklamlarda yeşil renkle gözlerimizi çevreciliğe boyayan tüm şirketlerin yeryüzünün düşmanları olduğunu düşünüyoruz.

Teknolojinin insanlara fayda değil zarar verdiğini ve bizi kullandığını düşünüyoruz. Bizleri yönetmek isteyen, yönetmeyi düşleyen ya da yönetilmeyi doğru bulan kuramlardan, ideolojilerden, bireylerden, kurumlardan nefret ediyoruz.

İnsanın doğasında kötülük vardır diyen, kötülüğü onaylayan, kötülük neden niçin nasıl başlamıştır diye sorgulamayan karamsar felsefelerden nefret diyoruz; sorgulamanın önüne perde indiren hayali güçlere dayanan metafizik düşünceleri kabul etmiyoruz.
Özgürlüğü; bize sunulan seçenekleri sorguladığımızda dışına çıktığımızda başlayan süreç olarak tanımlıyoruz. Özgürlüğü sadece kendimiz için değil yeryüzündeki tüm canlılar ve doğa için, yeryüzüne özgürlük için istiyoruz.

Dünyanın sürekli kötüye giden bir eksen etrafında döndüğünü, dünyada yaşanılan tüm toplumsal ve siyasal reflekslerin sanatı etkilediğini, sosyal davranışlarımızı değiştirdiğini düşünüyoruz.

Sanatın hiçbir ideolojinin esiri/işçisi olmaması, hiç kimsenin veya kurumun boyunduruğu altına girmemesi, hiçbir siyasetin ifade tarzına, amacına ve aracına hizmet etmemesi gerektiğini düşünüyoruz.

İnsanları düşündürmekten yoksunlaştıran, ilkel duyguların, dayanışmanın, paylaşmanın yerine rekabeti, ayrımcılığı, parayı, militarizmi, tüketimi, siyaseti süsleyerek bizlere kabul ettirmeye çalışan sanat anlayışlarının tümünü reddediyoruz.
Bizler sanatçının sadece yapmış olduğu sanat ile her şeyi ifade edemeyeceğini, direnişin olduğu her yerde düşünen - eyleyen sanatçılar olması gerektiğini düşünüyoruz.

Yaşadığımız çağın sorunlarına kulak tıkayarak, sadece oturduğumuz yerden serzenişte bulunarak ve sonunda sanatçıyım diyerek köşelerimize çekilmeyi reddediyoruz.

Topluma ötekileşmenin sanatçı tanımını karşılamadığını düşünüyoruz. Sanatın nabzı sokakta atar diyor ve yaratılan tüm ahlak ve değer yargılarının, sanatın ne halde olduğunun sorgulanması gerektiğini, uygar dünya öğretilerinin insanlığı uçuruma götürdüğünü düşünüyoruz.

Siyasetçiler gibi kurtuluş palavraları atmayacağımızı, reklamlardaki gibi tüketim propagandası yapmayacağımızı, insanın doğasına sonradan giren yabancı katkı maddelerini kendimizden ve sanatımızdan dışarıda tutacağımızı ve sokakta olacağımızı söylüyoruz.
Bizim gibi düşünen ya da bizlerin yanlış düşündüğünü söylemek isteyenlere, sanatını sokakta üretmek için sokakdaş arayanlara, fikirlerini görüşlerini belirtmek ya da ‘’aklımda şöyle bir şey var yapsanız iyi olur’’ demek isteyenlere kısacası bize ulaşmak isteyen herkes için mail adresimiz: sokakta@windoslive.com



Sanat bir metadır istediğiniz zaman satın alabilir ve satabilirsiniz.
Başkaldırmanıza Mukayet Olmayın o Sizin En Büyük Ahlakınızdır...
Sanat Dört Duvar Arasına Sığmayan Bir Eylemdir...

Uygarlık insanları duvarlarla sararak her gün benliğimizin taciz edilmesidir...
Endüstriyel dünyada aklın yolu paradır... Bugün eczanelerden(gişelerden) ilacınızı (televizyonlarda konserlerde sahnelerde vb.) seyrederek aldınız mı?

Uygarlık ruhsal bulaşıcı hastalıklar üretir...

Para insanın cebinde taşıdığı en çirkin eşyadır...

İşkence yalnızca sistemin vücudumuza dokundurduğu aletlerden ibaret değildir ruhumuza ve beynimize sokulan birbirimize bulaştırmak durumunda kaldığımız mikropların etkileşimidir...

Uygar dünya öğretilerinden uzak durunuz uygarlık-teknoloji-endüstri üçlemi sizi kendinize yabancılaştırmaya başlar...

Gelecekte toplumsal sistemler insanların ihtiyaçlarına göre düzenlenmeyecektir -İnsanlar sistemin ihtiyaçlarına uydurulacaktır... Ted Kaczynski

Bir toprak parçasının etrafını çitlerle çevirip ''burası benim'' diyen ve etrafında buna inanacak budalalar bulabilen ilk kişi modern uygarlığın atasıdır... Rousseau
Görünmez Tiyatro: Görünmez Tiyatro, genellikle kamusal alanda gerçekleştirilen, oyuncuların belirlenen bir konu üzerine bir fikir sunarak seyirci-oyuncuları da oyuna katılmaya kışkırttığı bir Ezilenlerin Tiyatrosu pratiğidir. Seyirci-oyuncular, bir tiyatro eyleminin içinde olduklarını fark etmeksizin oyuna dahil edilir ve belirlenmiş konu üzerine düşünmeye ve eylemeye teşvik edilirler. Forum Tiyatrosu'ndan farklı olarak Görünmez Tiyatro, seyirci-oyuncuların müdaheleleri ile değişen koşullara uygun dinamik bir metin gerektirir. Ayrıca oyuncular, seyirci-oyuncuları inandırmak ve kurgusal kökeninden habersiz oldukları bir oyuna çekebilmek için rollerini yaşayarak oynamalıdırlar. Bu tiyatro günümüz tiyatrosunda sokaktaki halkı interaktif olarak tiyatronun içine sokmaktadır.


Sokak Tiyatrosu: Seyirlik oyunların sergilendiği bir açık hava tiyatro türüdür. Alışılagelmiş "tiyatro" kavramından farklı olarak belirli bir yere (mekân) bağlı kalmaksızın, seçilen herhangi bir yerde halka açık oyunlar oynayan tiyatro çeşidi olan sokak tiyatrosu, genellikle kısa yoldan ifade tarzını seçerek ileti gönderen genç topluluklar tarafından benimsenmiştir. Politik içerikli olanları, keskin bir dil kullandığından "gerilla tiyatrosu" şeklinde anılan sokak tiyatroları, parklar, bahçeler, yarı - işlek sokaklar, alanlar vb. yerlerde, 10 - 20 dakikalık oyunlar sergiler. Sokak tiyatrosu bazen de doğaçlama olarak oynanabilir. .
Untitled from sokaktasanat on Vimeo.

Video:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder